Twilight Türkiye Fan Forumu
Twilight-Vampire Türkiyeye Hoşgeldiniz..
Sitemizden daha çok faydalanmak,mesajları,resimleri,videoları ve linkleri görmek için lütfen sitemize üye olunuz.
Sitemizde iyi eğlenceler dileriz.


Twilight-Vampire Türkiye Yönetimi
Twilight Türkiye Fan Forumu
Twilight-Vampire Türkiyeye Hoşgeldiniz..
Sitemizden daha çok faydalanmak,mesajları,resimleri,videoları ve linkleri görmek için lütfen sitemize üye olunuz.
Sitemizde iyi eğlenceler dileriz.


Twilight-Vampire Türkiye Yönetimi
Twilight Türkiye Fan Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Twilight Türkiye Fan Forumu
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Anlaşılmaz (Acarpous) || 15. ve 16. Bölümler Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePaz Ekim 18, 2009 2:39 am

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Anlasilmaz


ANLAŞILMAZ


Bir mutant ve bir insanın aşkı.. Bir lider ve mutlaka korunması gereken, özel bir kızın aşkı.. Aşkın içinde anlaşılmazlıklar olur mu demeyin! Bu.. hiç bir tarafı anlaşılamayan bir aşk..



Can Kulaber
Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Channingtatumgqmagazine

Kulaberlerin lideri. Mutant. Kanı mor ve içinde her türlü şeyi barındırıyor. Gücü ; güç kopyalama. Yanında olan kişinin gücünü hemen alabiliyor. İstediği yaşta görünebiliyor.

Ela Saygır

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Normal004ex

16 yaşında. İnsan. Esmer ve mavi gözlü. Adı değişik göz renklerinden geliyor. Bir bebek doğduğunda gözleri ya görünmez, ya da siyahtır. Ama Ela'nın ki çok farklı bi renkti. Ne turkuaz ne mavi ne yeşil.. Ve korktuğunda koyu lacivert, mutlu ise masmavi, hastaysa yeşil, üzgünse ela oluyor. Zihninde olan tanımlanamayan birşey sonucunda kimse zihnine giremiyor, fiziksel olarak ise Can gibi liderler tüm güçlerini kullanarak ona bir zarar verebiliyor. Çok özel bir insan yani. Ve mutantlar onun yakınındayken bazen güçlerini kullanamıyor yada beyinlerini deler gibi bir ağrı hissediyorlar.

Baturay Kulaber

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Baturayhughjackman

Mutant olayını çıkaran insan. Bir genetikçi aynı zamanda mutant. Gücü ; kıyamet. İstediği anda herşeyi bitirebiliyor. Yaklaşık 120 yıl önce bunu başardı ama Dünya'ya duyurulmadı. Kendi insancıklarını çıkardı.

Leyla Kulaber

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Leylakathrynmorris

Baturay'ın eşi. Ama bir insan. Öğretmen. 40 yıldır 42 yaşında. Ondan alınan omurilik sıvısını yenilenme sıvısı ile değiştiriyorlar, böylece aynı yaşta duruyor.

Seçil Kulaber

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Seilshannynsossamon

Can'ın kardeşi. Can'dan sonra onun sözü geçiyor. Erkeksi bir kız. Gücü ; mükemmel bir şekilde dövüşme ve buza çevirme, aynı zamanda çok iyi olmasa da geleceği görüyor.

Onat Kulaber

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Ryanreynoldsonat

Can'ın kardeşi. Can'ın en yakın olduğu kardeşi. Çünkü Onat'ın gücü ; zihin yönetme ve uçma. Can'ın zihnini görebiliyor, bu yüzden çok yakınlar (: Ela ona çok rahatsızlık veriyor, çünkü Onat alıştığı için onun da zihnine girmek istiyor, tabikide yapamıyor (:

Kubilay Kulaber

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Kubilayjaredpadalecki

Can'ın kardeşi. Gücü ; elektrik, yıldırım, şimşek çaktırma ve uçma.

Defne Kulaber

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Defnealyysamilano

Can'ın kardeşi. Gücü ; bitkileri farklı biçimlerde kullanıp düşmanı etkisiz hale getirmek ve hızlılık.

Ertan Kulaber

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Elijahwood110

Can'ın kardeşi. Gücü ; ateşi yönetme, zamanı yönetme ve hızlılık.

Ece Kulaber

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Eceemmawatson

Kulaberlerin en küçük üyesi. 50 yaşında, 14-15 yaşında gibi gösteriyor. Gücü ; Yaraları iyileştirebilme ve yükseğe zıplama.

Batuhan Kulaber

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Nicholasdagostofiredup

Baturay ve Leyla'nın öz çocukları. Doğuştan mutant olarak doğdu ama gücünü kontrol edemiyor. Bazen kullanabiliyor. Gücü ; geleceği resmetme.

Sarp Oğur

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Jonasarmstrong

Turunculardan biri. Ela'nın eski sevgilisi. Gücü ; istediği şekilde girebilme ve ateşi yönetme.


En son Kris.(b.z) tarafından Paz Kas. 01, 2009 5:40 am tarihinde değiştirildi, toplamda 5 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePaz Ekim 18, 2009 2:44 am

2 Bölüm Peşpeşe Very Happy



1. EŞİ OLMAYAN

Dar sokaklar, taştan duvarlar.
Masalarını dışarıya taşırmış, sokakta yürüyecek yer bırakmayan restaurantlar.

Can Kulaber, bunlardan birinde oturuyordu. Tek başınaydı. Gökyüzüne baktı. Saat 23.45.23'ti. Derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı. Damarlarındaki kanı düşündü. Akışı duyabiliyordu. Gümbür gümbür akan mosmor bir kan. Ellerini saçlarına götürdü, kafasını kaşıdı. Gözlerini açtı. Nefes almıyordu. Yoldan geçen insanlara bakmaya başladı. Bu işten çok zevk alıyordu. Bir bakışta herşeylerini öğrenebiliyordu. Geçmişlerini, geleceklerini. Ne dertleri olduğunu. Kendisine bakan kızların munzurca düşüncelerini. Gülüp geçiyordu. Bambaşka biri arıyordu O. Sadece kendinde olacak birini. Ama bulamamıştı, 100 yıldır hayallerindeki Bayan Kulaber'i bulamamıştı.

Geceleri kalabalık olurdu Alaçatı. Mevsim sonbahardı ama yine de kalabalıktı. Kış bile kalabalık geçerdi. Yazları bile buz gibi olan denize kışta girerlerdi ailesiyle. Yazları ise giremezlerdi. Su çok sıcak gelirdi. Kimse anlamazdı bu davranışlarını. Çoğu kişi gelip sormuştu ama hepsinin beynine komut göndererek göndermişti. Gülümsedi, millete böyle davranmaktan zevk alıyordu.

İnsanlara bakışında bir sorun olduğunu düşünüyordu. Herkes şüpheyle bakıyordu ona. Bir deliymiş gibi. Zihinlerine bakmaya başladı. Büyük ihtimal İngiliz olan sarışın bir erkek, buraları anlamadığını söylüyordu. Güneşte kapkara olmuş bir kız, canının çok acıdığını bir daha bu kadar güneşte kalmayacağını, 4 kızı kollarına almış bir erkek bu gece kızlarla ilgili kötü fikirler peşindeydi kızlar ise -3ü Rus, 1i almandı- erkeğe safça bağlanmışlardı, ailesiyle gezen bir baba bu kadar masrafı nasıl karşılayacağının derdindeydi. Ve daha neler neler..

Normal bir insan olsa nasıl olurdu diye düşündü. Bu insanlardan bir farkı kalmazdı. Sevgilisi de olurdu o zaman. Sevgilileri yada. Gülümsedi. Ama o bir insan değildi ve sevgilisi de olamazdı. Peki neydi o? Bu soruya babası bile birşey diyemiyordu. İnsan değildi, robot değildi. Neydi peki? Yıllardır bu sorunun üstündeydi ama bulduğu şey ise koca bir hiçti. Kendi aralarında tıp ucubeleri diyorlardı kendilerine. Ucubeydiler işte, inkar edilemezdi. Pislik 7 ucube.. Gerçi babasının öz çocuğu tam da sayılmazdı. O kendisi öyle doğmuştu. DNAsındaki kodlar doğuştan bozuktu. Hiç birşey hissetmemişti. O kodların değişirken verdiği acıyı, o kıvraklığı, beyninin değişimini, vücudunun her bir zerresinin değişimini, tüm bir genetiğinin değiştirildiğini, kaderinin değiştiğini.. Hiç birşey hissetmemişti. Ona "Lucky" derlerdi zaten kardeşleriyle. "Şanslı köpek" diye dalga geçerlerdi.

Ne büyük bir acıydı. Daha 12 yaşındayken bu kadar şey yaşamak. Tüm bir psikolojisinin bozulması.. Kardeşlerinden daha çok hissetmişti o acıyı. Liderdi çünkü, gücü büyüktü. O özellerin içinde gerçekten özel olan biriydi. Kafasını umarsızca salladı. Ne olmuştu sanki, özel olunca ne olmuştu? Hak mı etmişti bunu? Daha ufacıkken bu kadar acıyı hak mı etmişti?

Değişirken çektiği acı değiştikten sonra çektiği acının yanında birşey kalmıyordu belki. Ama düşününce ürperiyordu. O acıyı tekrar yaşıyordu. Değiştikten sonra hayatı daha da berbat olmuştu. Hiç arkadaşı olmamıştı. Herkes ondaki farklılığı bir şekilde farkediyor, ona yaklaşmıyordu. Bakışlarının çok korkunç olduğunu binlerce belki milyonlarca kez duymuştu. Ama elinde olan birşey değildi. Onun özelliği gözleriydi. Daha 12 yaşında savaşmaya başladı düşmanlarıyla. Düşmanları.. Ne kadar kişiyi alt etmişti o yaşında. Hepsi o ufak çocuğun peşindeydi. Onun kodlarının peşindeydi. Kardeşlerinin savaşmasına izin vermedi. Onları kaybetmeyi göze alamazdı. O liderdi ve tek başına onları yenmek zorundaydı. Ve yendi de. Ama bu daha da göze batmasını sağladı. Artık herkes onu tanıyordu. Herkes onun peşindeydi. Ama artık yalnız değildi. Kardeşleri yanındaydı. Birbirleriyle öyle bağlanmışlardı ki, kesinlikle ayrı olamıyorlardı.

Bu düşünceler arasında kızıl, küt saçlı bir kadın çarptı gözüne. Saçları çok dikkat çekiciydi. Kolyelere bakıyorlardı. Kolyeler hakkında düşünüyordu. "Bunu mu yoksa bunu mu alsam?". Yanındakine sordu. Açık kahverengi, kıvırcık saçları belinin ortalarına kadar inen bir kız. Pembe, uzun, yazlık bir elbise vardı üstünde. Yanık teniyle pembe elbisesinin uyumu insanın nefesini kesiyordu. Kız elini dudağına koydu. Düşünüyor gibiydi. Kısık bir şekilde, "Bakalım ne düşünüyorsun güzel kız?" dedi. Can gözlerini daha derin kıstı. Ama o da ne? Ses yoktu. Kendini zorladı, dudaklarını sıktı. Hayır, ses gelmiyordu. Olamazdı böyle birşey. Tüm gücüyle zorladı kendini. Kanı daha hızlı akmaya başladı. Basıncı çok derin hissediyordu. Ama giremiyordu. Kızın zihnini okuyamıyordu. Kızın zihnini yönetemiyordu. Durdu. Geçenler daha çılgınca bakmaya başlamışlardı. Derin bir nefes aldı. Öyle bir nefes almıştı ki akciğerlerinin haldır huldur çalışını duydu. Nasıl oluyordu? Neydi ki bu kız? Neden Onun zihnini okuyamıyordu? Kız ve -konuşmalardan öğrendiği- annesi ordan ayrılıp, ileriye doğru gelmeye başladılar. Adı Ela'ydı. Masmavi gözleri vardı. Kız yaklaştıkça beyninde anlaşılmaz bir baskı hissetmeye başladı. Beynini kesiyorlardı sanki. Elini alnına götürdü, gözleri kızın üzerindeydi. Kız bir kere bile bakmamıştı ama. Kız yanından geçerken kokusu geldi burnuna. Deniz kokuyordu, yaz kokuyordu, sıcak yaz akşamlarının sarhoş edici tütsüsü yasemin çiçeği gibi kokuyordu. Ağrıyı bu kokuyla unutmuştu ama tekrar hissetmeye başladı. Kafasının içi uyuşmuştu, gözleri sabit bir noktada öylece kalmıştı. Bir süre öylece kaldı, birşey düşünemiyordu. Kızın yüzü, saçları, kokusundan başka birşey düşünemiyordu. Neden zihnine giremiyordu? Neden böyle bir ağrı hissetmişti? Ne vardı bu kızda? Birden nefret etmeye başladı ondan. Nasıl oluyordu da izin vermiyordu beynine girmesine?. Ne oluyordu ki bu kız?

Beynindeki ağrı gitmek bilmiyordu. Kız annesiyle giderken durdu. Annesi o restaurantta oturmayı sordu. Kız da kabul etti. Asıl ağrı şimdi başlıyordu. Yakınıma oturmasın diye dua etmeye başladı ama bir yandan onu yakından incelemek istiyordu. Sinirleri iyice zıpladı. Bu kız nasıl birşeydi?

Annesiyle arkasındaki masanın yanındaki masaya oturdular. Kız Can'a arkasını dönmüş bir şekilde oturuyordu. Annesi ise Can'ı süzmüştü, görebilecek tarafındaydı o. Can kolunu yanındaki sandalyeye koydu ve kızı soğuk bakışlarıyla incelemeye başladı. Görenin sapık diyebileceği bakışlarla. Kız O'nu hiç görmüyordu ama. Neşeli bir kıza benziyordu. Mönüye bakıyordu gülümseyerek. Birden annesinin dikkatli bakışlarıyla karşılaştı. Can'ın çok pislik bir herifin teki olduğunu düşünüyordu. Can annesine alelacele utanarak bakarak kafasını öne çevirdi. Çok utanmıştı. Kendinden de o kızdan da nefret ediyordu. Çaktırmadan öfkeyle kıza baktı. Masanın üstüne 100 TL koyup öfkeyle çıktı ordan.

Nefret ediyordu, iğreniyordu kendinden. Daha önce kime böyle bakmıştı? Daha önce kimden böyle sinir olmuştu?

Eve gidince ilk işi bunu araştırmak olacaktı. Beyninde ağrıyı, vücudunu bile unutmuştu. Hızlı hızlı yürüyordu. Tenha bir yere girdi, etrafına baktı ve havalandı. Rüzgar yüzüne çarpıyordu, sinirini yatışırmak ister gibi. Kokusu hala burnundaydı. O mis yaseminle deniz kokusu.. O gülümseme, o saçlar, o ten. Gözünün önünden gitmiyordu. Daha da sinirlendi. Kimdi ki bu kız, bu hale getirmişti onu?
Daha yükseğe çıktı.
"Senin ne olduğunu bulacağım! Seni yeneceğim!" diye haykırdı.

Bu işin peşini bırakmayacaktı. Bu kızı bırakmayacaktı. Ne yapacağını çok iyi biliyordu. İlk defa böyle birini bulmuştu ve onu kaybedemezdi. Eğer Onlar buraya gelirlerse O'nu bulurlardı ve yok ederlerdi. Onları bu sınıra getirmemeliydi. Bu baskı fark edilmez değildi zaten. Onlar gibi olan herkes bunu anlardı.

Turuncular hariç. Onlar anlayamazdı, çünkü insana en yakın olanlardı.
Birden durdu. O azılı, gözlerini kan bürümüşleri düşündü. Az savaşmamıştı. Nesilleri tükenmişti. Alaylıca gülümsedi. Tüm Turuncuları ortadan kaldırmıştı, yenmişti. Bu kızı da yenecekti. O görüntüsü, kokusu yakında aklından uçup gidecekti.

Ama istemiyordu. O gizemin kendisine ait olmasını istiyordu.

Büyük bir çınarın en üstteki dalına oturdu. Ay'a bakıyordu. Gözlerini kapattı. O vardı. Her yerde, herşeyde O'nu görüyordu.

O'ydu, biliyordu. Derin bir nefes aldı. Gözlerini açtı. Gördükleri onu dilini yutmasına neden oldu.

Yanındaydı. Tüm güzelliğiyle yanındaydı. Gülümsüyordu. Şaşkınlıkla gülümsedi.
"Nasıl geldin sen buraya?"

Bişe demedi. Gülümsüyordu. O da gülümsedi. Ela, Ay'a baktı. Yüzüne vuruyordu Ay'ın ışığı. Can, O'nu izliyordu. O güzelliği. O da Ay'a baktı. Kafasını çevirdiğindeyse yoktu. Etrafına bakındı. Gitmiş miydi?

Yoksa hiç mi gelmemişti?

Kafasını salladı.

Gülümsedi.
"Eşi Olmayan.. Seni buldum."




******






2.KARANLIK KORKUSU


Koşuyordum. Ciğerlerim sökülüyordu. Nerden çıkmıştım gece gece yürüyüşe sanki? Kurtuluşum yoktu. Büyük ihtimal tecavüz edip, sokağın kenarına bırakırdı. Bunu düşünmek bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyordu. Bir an durdum. Arkamda, bi nefesin yaklaştığını duydum. Kıpırdayamıyordum. Zaten beni yakalayacaktı, neden kaçıyordum ki? Arkama baktım, arkamdaydı. Biraz uzaktaydı. Gözlerini kısmış, pis pis gülüyordu.

"Hah!" dedim kafamı hafif yukarı kaldırdım, koşmaya başladım. Bu ara iyi gelmişti, daha hızlı koşuyordum. Arkama döndüm. O da koşmaya başlamıştı. Daha önce yürüyordu. Yürümesi, koşmama eşit görünüyordu. Bu sefer hızlandığımdan o da koşmaya başlamıştı.

O sırada düştüm. İnledim. Adam geliyordu. Hemen ayağa kalktım, tekrar koşmaya başladım. Nefes alamıyordum artık. Arkama baktım. O da ne? 3 kişi olmuşlardı. Artık kaçışım yoktu. Durdum. Gelmelerini bekledim. Belki de tecavüzden sonra öldürürlerdi beni. Ah, ne güzel!

Onlara taraf döndüm.

Yaklaştılar. Çok yakınımdaydılar. Ve hava iyice kararmıştı. Karanlık en büyük fobimdi. Ama şuan hiç korkmadığım kadar korkuyordum.
"Ne istiyorsunuz?" dedim.

Ses çıkmadı. Kafamı kaldırdım. Önümde bir adam, sağımda ve solumda iki adam, arkamda bir adam vardı. Hiç bir şekilde kaçamazdım. Kafamı tekrar eğdim. Titriyordum. Bacaklarım tir tir titriyordu. Zor ayakta duruyordum. Tecavüzden sonra ki hayatımı düşündüm. Belki de herkes benden iğrenirdi. En kötüsü ben kendimden iğrenirdim. Nasıl unutacaktım böyle bir şeyi? Unutamayacaktım. Tüm ömrüm boyunca belki de hiç erkek arkadaşım olamayacaktı. Yalnız ölecektim.

Neler düşünüyordum ben böyle? Saçmalıyordum resmen. Kafamı kaldırdım ve önümdeki adam inanılmaz bir şekilde bana yol verdi. Adama baktım. "Git!" dedi. Hemen koşmaya başladım. Daha da hızlı koşuyordum. Daha hızlı. Daha hızlı. Diğerlerinden "Ne yaptığını zannediyorsun sen?" gibi homurtular duydum. Gülümsedim ve daha da hızlı koşmaya başladım.

Bir kaç el silah sesi geldi. Bir çığlık attım. Olduğum yerde durdum. Arkamı döndüm. Sürekli peşimde olan adamın elinde bir silah vardı ve bana doğru tutuyordu. Yine ateş etti. Fakat ıskaladı. Birden elindeki silah kayboldu. Yukarıya doğru uçtu. Adam kafasını kaldırdı. Ben tekrar koşmaya başladım. Neden hala peşimden geliyordu? O kadar güzel bir kız da değildim ki.

Arkama baktım, geliyorlardı. Ve birden kendimi bir boşlukta hissettim. Ve kütt! Ağacın yanındaki boşluğa düşmüştüm. Çıkmaya çalıştım. Boyum yetmiyordu. Ağacın köklerinden tutundum. Kendimi yukarı doğru çektim. Olmuyordu. Daha güçlü çekmeye çalıştım. Ayağımla toprak duvarlardan yardım alarak çıktım. Derin bir nefes aldım. Hemen ayağa kalkacaktım ki biri ayağımdan tuttu.
"Bırak beni!" dedim acıyla.

Bırakmadı, konuşmuyordu da.
"Bıraak!! Ya bıraak!" dedim. Üstümdeydi. Durmayan ellerimi tutuyordu. Bacağımı tutuyordu.
"Ne yapmaya çalışıyorsun sen? Bırak beni, bırak!" dedim ama dinlemiyordu. İtmeye çalıştım. Çok güçlüydü. Saçlarımı çekmeye başladı.

"Saçım!"
Kafatasımı sökmeye çalışıyordu sanki. Canım çok yanıyordu. Ne yapmaya çalışıyordu? Elbiselerimi çıkarmaya başladı. İtiyordum onu. Göğsüme inen yaşları hissettiğimde ağladığımı fark ettim.

"Yapma lütfen! Hayır! Yapma!"
Susmuyordum. Susamıyordum. Bırakması için yalvarıyordum. Söylediklerimi duymuyordu sanki. Gözlerimin içine ateşle bakmaya devam ediyordu.
"Ya bıraksana beni ya. Bıraak!"

Tüm kuvvetimle ittim. Düştü. Kalkmaya çalıştım. Tuttu bacağımdan. Yatırdı yine. Üstüme çıktı. Bacaklarımla, ellerimle debeleniyordum. Ama çok güçlüydü. Bağırmaya başladım.
"İmdaat! Ya kimse yok mu? Bırak beni hayvan!"

Ama ses falan gelmiyordu. Kendi sesimden başka birşey duyamıyordum. Boynumdan öpmeye başladı. Elimle kafasını itmeye çalışıyordum. Yüzümü buruşturdum.
"Hayır! Lütfen yapma. Bırak gideyim. Lütfen! Yapma!"

Ama sözlerim boşaydı. İtiyordum, itiyordum. Gitmiyordu. Kımıldamıyordu bile. Yanaklarımdan öpmeye başladı.
"Yapma!!!" diye bağırdım.

O sırada bir motosiklet sesi duydum..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Allstar01
Admin
Admin
Allstar01


Mesaj Sayısı : 1077
Vampir Gücü : 1353
Rep Puanı : 7
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 29
Nerden : ßursa

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePaz Ekim 18, 2009 2:47 am

Süpersin Zelal tek kelimeyle kalp
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
CuLLe[n]isan
Vampir
CuLLe[n]isan


Mesaj Sayısı : 465
Vampir Gücü : 508
Rep Puanı : 1
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 29
Nerden : Eqe'nin İncisi.

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePaz Ekim 18, 2009 2:58 am

Amanınn Zelal buraya da ekliyor hikayesinii kalp kalp
Bu arada diğreinde okuyamadım uzun zamandır özür dilerim canımmm Sad
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePaz Ekim 18, 2009 5:21 pm

Senacımm sağol canımm Smile



Nisaağn hiç sorun değil canım Smile Burada okursun Smile Teşekkür ederim Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Anlaşılmaz (Acarpous) || 3. ve 4. Bölümler Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePaz Ekim 18, 2009 11:14 pm

3.PENCERE

Genç bir erkek ön tekerleği havada geldi. İleride durdu. Uçtu sanki. Üstümdeki adamı aldı. Bir yumruk vurdu. Elini uzattı. Tuttum. Kaldırdı beni.
"Motosiklette otur. Sakın kımıldama!" dedi.

Bu nasıl bir sesti böyle? Nasıl bir tınıydı? Nasıl bir güzellikti? Hemen dediğini yaptım. Siyah bir atlet, üstündeyse siyah-kırmızı kareli bir gömlek vardı. Gömleğinin düğmeleri açıktı. Öyle kaslı bir gövdesi vardı ki. Dikkat etmemek elde değildi. Fiziği tek kelimeyle muhteşemdi. Uzun boyluydu. Altında siyah keten bir pantolon vardı. Adamı aldı, fırlattı. Adam büyük bir ağaca çarparak acıyla inledi. Adama doğru uçtu. Sağ elinin baş ve işaret parmağını yavaş yavaş adamın gözlerine götürmeye başladı. Adam gözlerini kocaman açmıştı. Nefes alamıyordu. Bağırıyordu. Öyle bir çığlık atıyordu ki bir an sağır olacağımı sandım. Ellerimi yüzümü buruşturarak kulağıma götürdüm. Kulaklarımı ve gözlerimi korkuyla kapattım. Adamdan ses gelmemeye başladı. Ellerimi kulaklarımdan indirdim. Gözlerimi açtım.

Bana doğru geliyordu. Kafamı biraz eğdiğimde adamın ağacın dibinde öylece yattığını gördüm.
"Ne? Onu öldürdün mü?"
Kafasını hayır anlamında salladı.
"Ne yaptın o zaman?"
Tam önümdeydi. Nefes alışverişini hissedebiliyordum.
Derin bir iç çekti.
"Sadece uyuttum biraz." dedi ve gülümsedi.

Hayatımda böyle birşey görmemiştim. Büyülenmiştim. Tek kelimeyle büyülenmiştim. Ne kadar da mükemmeldi? Birden gülümsemesi durdu. Kafasını havaya kaldırdı. Endişeyle baktı. Bende kaldırdım. Yıldızlar çok güzel görünüyordu. Hemen kaskı aldı, kafama taktı. Motosikletin üstündeki montu giydirdi. Gözlerimi ondan alamıyordum.

"Ne oldu? Ne bu acele?" dedim.
"Gitmemiz gerekiyor." dedi ve hemen motosiklete bindi.
"Sen takmayacak mısın?" dedim. Yüzünü hafif döndürdü.
Güldü. "İnan gerek yok." dedi. Önüne döndü. Ellerimi aldı, belinde durdu. "Sımsıkı tutun" dedi. "Tamam" dedim.

Ve sürmeye başladı. Çok hızlıydı. Çok. Çok. Çok. Sımsıkı tutuyordum onu. Kafamı sırtına yaslamıştım. Çok güzel kokuyordu. Daha adını bile bilmiyordum. Adını sormak hiç aklıma gelmemişti.
"Adın ne?" diye bağırdım. Cevap vermedi. Motorun gürültüsünden sesimi duyamıyordu.
"Adın ne?!" diye daha yüksek sesle bağırdım. Yine cevap vermedi. Uffladım.

Rüzgar öyle yüzüme çarpıyordu ki. Kokusu daha yakın geliyordu. Daha önce hiç duymadığım bir kokuydu. Çok farklıydı. Evrendeki tüm kokuları harmanlamıştı sanki.

Birden kendimi evin orada buldum. Nasıl bu kadar çabuk gelmiştik, anlayamadım. Bir süre motorda kaldım.
"Artık inmen gerekiyor. Annen telaştan çılgına dönmüş durumda."
"Ahh, annem!" dedim ve telefonu çıkardım zar zor. 25 kere aramıştı. Sessizde olduğundan duymamıştım.
"Yuhh, 25 kere aramış!"dedim. Güldü.
"Ne kadar da insansın!" dedi alaylı bir şekilde.
"Ne?" dedim. Şaşırmıştım. Anlamamıştım.
"Hiç." dedi soğukça.

Motordan indim.Karşısına dikildim.
"Ne demek istedin? Ne yani? Sen insan değil misin?"
Kafasını kaldırdı. Gözlerinde acı vardı. "Sence insan mıyım?" dedi.
Birden afalladım. Bunca şeyi yapan biri insan olamazdı ya. Neydi o zaman?
"Nesin o zaman?"
Güldü.
"Ne gülüyorsun? Söylesene!"
Gözlerini kısarak baktı. Derin derin.. Gözlerimin arkasındakini görmek istercesine bakıyordu.
"Ne yapıyorsun sen?"
"Korktun mu?"
Güldüm alaylı bir şekilde. "Korkmak mı? Beni kurtaran birisinden mi?
Acıyla güldü. Kafasını sağa sola salladı.
"Tamam. O zaman adını söyle."
"Gitsen iyi olacak, Ela."
Ne? Ela mı dedi? Adımı nereden biliyordu? Neydi bu? Bir türlü ne olduğuna dair birşey çıkartamıyordum.
"Kahramanımın adını bile öğrenemeyecek miyim?" dedim. Adımı bildiğinden dolayı olan şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım.
"Haydi, git artık." dedi tek kaşını kaldırarak. Adımı bilmesinin üstünde durmadığım için şaşırmıştı.
Kötü kötü baktım. "Tamam, öyle olsun. Adımı nereden bildiğini söyle o zaman."
"Sen gerçekten fazlasıyla insansın."
"Normaldir."
"Evet."
Kafasını evdeki pencereye doğru kaldırdı.
"Anladım." dedim ve hüzünle ona baktım.

İçeri girdiğimde annem sinirle bana bakıyordu.
"Neredesin sen?!"
"Anne.. Başıma neler geldiğini bilsen.."
"Ne? Ne oldu?" dedi üzgün bir şekilde.
Buzdolabına yöneldim. Şişeyi aldım. Yavaşça kafama diktim.
"Kızım. Hadi söyle artık."
"Tamam anne. Azıcık nefes almama izin versen." dedim ve gözlerimi devirdim.

Oturma odasına geçtim. Sessiz adımlarla takip etti beni. Oturdum o da tam karşıma oturdu. Meraklı gözlerle bana bakıyordu. Derin bir nefes alarak anlatmaya başladım.


Bittikten sonra ikimizde nefes nefeseydik. Anlatmak zor gelmişti. Onu anlatacak kelime bulamamıştım.
Annem şaşkınlığı geçince, "Nasıl yani? O adamı nasıl uyuttu? Nasıl elleriyle?"
"Bilmiyorum anne."
"Bu.. bu.. olamaz."
"Olmuş işte."
"Peki ya o adam nasıl o kadar çoğaldı?"
"Nerden bileyim." dedim, gülümsedim. Şaşkınlığı komikti.
"Ya o çocuk olmasaydı.. Ya sana bir şey yapsaydı.." dedi şaşkınlık ve sersemlikle.

Birşey diyemedim. Kafamı halıya diktim. Kaldırdığımda bana bakıyordu, dudakları hafif açılmıştı ve gözleri dolmuştu. Hemen yanına gittim, dizlerinin üstünde çaresizce duran ellerini tuttum.
"Ama bak hiç bir şey olmadı bana. İyiyim işte, iyiyim." dedim ve gülümsedim.
O da gülümsedi.
"Ahh canım kızım benim." dedi ve sarıldı sımsıkı.
"Seni seviyorum anne."
"Bende güzel kızım." dedi. Yavaşça çekti beni, "Ama bu güzellik fazla bela oluyor sanırım. Bundan sonra böyle akşam yürüyüşleri falan yok." dedi gülümseyerek.
"Sen nasıl istersen." dedim gülümseyerek. O sırada midemden açlık sinyalleri geldi. İlk önce mideme sonra anneme baktım şaşkınlıkla. O da şaşırmıştı. İkimizde birden gülmeye başladık.
"Gel bakalım." dedi ve bir elimi alarak mutfağa doğru sürükledi beni.

Odama girdiğimde ışığımı açmadım. Saat zaten geçti. Annemle film izledik. Babam aradı, konuştuk. Almanyadaydı ve onu çok özlüyordum. Ama gelmesine az bi zaman kalmıştı. 2 ay sonra burada, yanımda olacaktı. Gülümsedim. Yatağıma uzandım. Başucumdaki lambayı yaktım. Bugünü düşünmeye başladım. Nasıl bir çocuktu öyle? Adı neydi? Kaç yaşındaydı? Nerede oturuyordu? Nasıl beni bulmuştu? Orada işi neydi? En önemlisi neydi o? İnsan mıydı, neydi? Aklıma başka bir şey de gelmiyordu ki. İnsan gibi duruyordu. İnsandan başka ne olabilirdi ki? Belki de fazla enerji içeceği falan içmişti. Ama insan enerji içeceği içince elleriyle bi başkasını uyutabiliyor mu? Hemde nasıl uçabiliyor? Kafam çorba gibiydi. Yarınsa önemli bir Edebiyat sınavım vardı. Pek çalışamamıştım ama bundan sonra çalışsam da hiç birşey farketmezdi. Onu aklımdan çıkaramıyordum. Kesinlikle etkilenmiştim. Çok etkilenmiştim. Ama beni kurtardığı içindi herhalde, onu bir daha göremeyecektim ve unutacaktım. Ama istemiyordum, unutmak istemiyordum. Aklımda kalsın istiyordum.

Uyku tutmadı.. Hep O vardı gözümün önünde. Kalktım, yanımdaki pencerenin perdesini açtım. Etrafa bakınmaya başladım. Hiç lamba yanmıyordu. Derin bir nefes aldım. O sırada birden penceremin önünden birşey uçtu. Sıçradım, nefesimi tuttum. Camı açtım hemen. Dışarı bakındım.
Ve geldi.. Önümdeydi. Gecenin karanlığında daha da güzel görünüyordu. Ayakları üstüne çömelmişti ve havadaydı. Hiç birşey demedi, bende demedim. Güzelliğinden dilim tutulmuştu zaten. Parmağıyla yanağımı okşadı. Kendimden geçtim. Gözlerimi kapattım. Diğer eliyle de diğer yanağımı okşamaya başladı. Durdu.

"Adın ne?" diye fısıldadım gözlerim kapalı.
Cevap vermedi. Gözlerimi açtım. Lütfen söyle, der gibi bakıyordum.
"Çok mu merak ediyorsun?" dedi.
"Evet, çok."
"Hımm."
"Hadi ama. Çok nazlısın biliyor musun? Bir adını söylesen ne olacak sanki?"
Kahkaha atmaya başladı. Durumun nasıl göründüğünü anladım. Bende gülmeye başladım utanarak. Yüzüm kızarmıştı.
"Ne yapayım, çok merak ediyorum." dedim kafam yere doğru.
"Can."
Kafamı kaldırdım birden. "Ne?"
Güldü."Can."
"Ne? Ne Can?"

Birşey demiyordu. Gülümsüyordu. Tapılası bir şekilde gülümsüyordu. Sonra uçtu, karanlığın içinde kaybolurken bakmak için kendimi fazla sarkıtmıştım sanırım, algılayamadığım bir güç beni tuttu. Karanlıkta göründü. "Sakın bir daha yapma" gibi baktı. Gülümsedi, bende gülümsedim. Ve içeri girdim.

Can mı?


*******





4.GERİ GELİŞ

"Nereye gittin gece gece?"
"Anne!"
Yanan ışıkla Can Kulaber neye uğradığını şaşırdı.
"Sen nasıl.."
"Anlarım ben."
"Off anne" dedi ve kendini yatağa attı.
"Ne anne Can?! Gece gece gidiyorsun, birşey de demiyorsun."
"Çocukmuşum gibi davranıyorsun. Yakında 117ime gireceğim."
"Banane, şuan 18 gibi gösteriyorsun."

Can büyük bir hışımla aynaya gitti.
"Ne? 18 mi gösteriyorum?"
"Ne oldu ki?"
"16 göstermem lazım. Ya inanmıyorum ya" deyip tekrar kendini yatağa attı.
"Oğlum neler olduğunu anlatır mısın?"
"Yorgunum anne, uyumak istiyorum."
"Bak Can, Eceyi çağırırım üstünde hoplatırım. Anlat çabuk. Nereye gittin gece gece hiç birşey demeden?"

Can annesine döndü.
"Gittim, içtim tamam mı? Oldu mu?"
"Sen içki içemezsin ki" dedi Leyla kahkahayla.

Can afalladı. İçemezleri tabi. İçindeki maddeler onları zehirliyordu, bazen felç bile edebiliyordu. Bir bahane bulması lazımdı.
Ağzını açmıştı ki..
"4 aydır bu böyle. Geceleri sessiz sessiz gidiyorsun. Neler oluyor anlat artık oğlum?" dedi Leyla ve yanına oturdu.
"Uff yorgunum anne."
"Eceyi çağırırım bak. Anlat hadi."
Can kıkırdadı.
"Çağır da bakalım kim hoplatıyomuş onu" dedi ve arkasını döndü.
"Can."
Horultular gelmeye başladı.
"Sabah ben sana nasıl anlattırıyorum" dedi Leyla ve Can'ın belini sıkarak gitti.

Can yavaşça kapıya baktı. Odayı süzdü. Kimse yoktu. Kalktı. Terasına çıktı.
Aklında tek birşey vardı.
O mavi gözler, o deniz-yasemin karışımı kokusu..
İlk defa o maviliğin içinde kendini görmüştü. Nasıl mutluydu bu gece. Biricik Duru'su onunla ilgileniyordu.
O elleri..
Elleri belindeyken verdiği o sıcaklık. O sıcaklık kimsede yoktu..
Derin bir nefes aldı. Ay tam karşısındaydı. Dolunay vardı bu gece.
Basınç geldi aklına birden. Hemen hemen yenmişti onu. Ama yine de dayanılmaz olabiliyordu. Özellikle de motorsikletteyken. Yolu uzatmayı çok istemişti ama acıya dayanamayıp uçmuştu.
Yanağına dokunmuştu. Pürüzsüz yanağına.. Gülümsedi. Karanlıkta gözleri nasıl da mükemmel oluyordu.
"Ah Duru'm! Bi benim olamadın.. Ama hissediyorum, yakında.. çok yakında.. burada birlikte oturup dolunayı izleyeceğiz." Gülümsedi. Onun olmasını nasıl istiyordu.


Güneş doğana kadar sadece 'Duru'su vardı zihninde.


Sabah oluyordu. Onat'ın sesi gelmeye başlamıştı. Uyanırlardı hepsi birazdan.
Kapının açıldığını duydu, Onat gelmişti.
"Can?"
"Yukardayım, terasta."
Onat, merdivenlere yöneldi.

"Ne işin var burada?"

Can anlamayan gözlerle baktı.

"Tamam biliyorum. Senin terasın. Özür dilerim."

Onat'ın gücü zihin yönetme idi. Ve bir kartaldan daha hızlı uçabiliyordu.
Can'ın yanına oturdu. İkisi de birşey demiyordu. Onat Can'ın düşüncelerine bakıyordu.

Sakin bir şekilde,
"Tüm gece burada onu mu düşündün?"
Can "evet" anlamında kafasını salladı.

Onat derin bir nefes aldı.
"Bugün ne yapacağız?"
"Ben bir okuluna gideceğim."
"O kesin zaten" dedi ve gülümsedi. "Antrenman yapar mıyız?"
"Bilmem, aşağıda konuşuruz."
"E inelim o zaman."
"Sen in, ben sonra ineceğim."
"Can hadi! Böyle yapma."
"Ya gittiğimde ne olduğumu öğrenmeye çalışırsa? Dün bir şekilde susturdum ama bugün?"
"Gitme o zaman."
"Bilmiyorum. Ya hayal kırıklığına uğrarsa?"
"Off Can. Hadi aşağı inelim ya."
Can'dan bir ses çıkmadı. Kıpırdamıyordu.

"Senin bu aşık hallerine dayanamayacağım daha fazla! Can Kulaber ol artık! O güçlü, Turuncuları katletmiş Can Kulaber ol! Sen güçlüsün Can, sen özelsin. Sen Lidersin! Ve ben Liderimizi özledim!"
Can terasın duvarına gitti.
"Can! Farkında mısın, Dejin hala birilerini çeviriyor. Gittikçe daha da artıyorlar. Bilal desen ayrı bir yerden vurmaya çalışıyor bizi. Bunca sorunumuz varken şu kızla bu kadar ilgilenme! Kardeşlerimiz için, ailemiz çin rica ediyorum."

Bir süre öylece kaldılar.

Onat çıkmaya hazırlanıyordu. Yarım bir şekilde kapıya dönmüştü.
Can arkasını döndü. Onat önemli birşey bekliyor gibiydi.

"Babayla konuşup hemen Duyguyla temasa geçelim. Bakalım ne pislikler hazırlıyorlar yine?" dedi ve ellerinden gri-beyaz renkli bir ışık parlayıverdi. Yüzünde hırs ve acı vardı. Dudakları titriyordu, gözleri kıpkırmızıydı.
Onat'ın dudaklarında ise koca bir gülümseme hakimdi.
"Can Kulaber!" dedi etkileyici bir sesle.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Allstar01
Admin
Admin
Allstar01


Mesaj Sayısı : 1077
Vampir Gücü : 1353
Rep Puanı : 7
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 29
Nerden : ßursa

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePtsi Ekim 19, 2009 9:53 pm

İşte buuu kalp
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimeSalı Ekim 20, 2009 4:15 pm

Teşekkürler tatlım Smile

_____


5.TURUNCULAR


"Evet baba?"

"Bakın çocuklar, bilmiyorum ama içimde bir his var. Kötü şeyler olacak. Batuhan, oğlum son yaptığın resmi getirir misin?"

Batuhan sessizce gitti. O böyle doğmuştu. Profesör Baturay ve öğretmen Leyla'nın çocuğuydu. Baturay mutant, Leyla insan olunca mutant doğdu. Ama o sulu yemekler veya içecek içebiliyordu. Fakat Can ve kardeşleri içemezdi. Vücutları suyu kabul etmiyordu, özellikle de içkiyi.

Can, Ece, Kubilay, Onat, Seçil, Defne, Ertan, Leyla.. Resmi gördüklerinde hepsinin ağızları açık kalmışlardı. Resimde bir adam ve bileğinden turuncu ışık saçıyordu. Bu onun Turunculardan olduğunun anlamına geliyordu. Arkasında başkaları da vardı. Onlardan da Turuncu ışığı yükseliyordu. Bir kapının önündeydiler. En öndeki adam dişlerini sıkmış bir şekilde bileğini gösteriyordu.

"Bu.. Bu olamaz" dedi Can.

"İnanmıyorum!" dedi Seçil ellerini yumruk yaparak. Seçil savaşçıydı. Mükemmel savaşıyordu. Ve karşısındakini bir buz hanesine çevirebiliyordu. Aynı zamanda geleceği görüyordu. Can'dan sonra onun sözü geçerdi.

"Ne zaman çizdin bunu?" dedi Kubilay.

"Bu sabah." diye sessizce cevap verdi Batuhan. Çok sessiz, içine kapanık bir çocuktu. Geleceği resmedebiliyordu. "Çizdim ve hemen babamı çağırdım."

"Şok oldum. Resmen şok oldum." dedi Baturay ve arkasını dönüp, camlı duvara gitti. Leyla da yanına gitti.

Baturay hışımla döndü. "Böyle birşey nasıl olabilir Can? Sen yok etmedin mi bunları? Hepsini öldürmedin mi?"

Can, gözlerini resimden alamayarak, "Evet baba. Ben geberttim hepsini. Şimdi bu nasıl oluyor, anlamıyorum."

"Birilerini unutmuş olmalısın." dedi Ece.

Can öfkeyle Ece'ye döndü, "Hayır, hayır! Kimseyi unutmadım! Hepsini öldürdüm!"
Ece ürkmüştü. Küçüktü o. 50 yaşındaydı ama 14 yaşında gösteriyordu.
"Tamam Can. Sakin ol." dedi Seçil ve Can'ın sırtını sıvazladı.

Tekrar resme döndüler.

Bir süre sonra,
"Hala aklım almıyor." dedi Defne sessizliği bozarak.

"Ne zaman gerçek olacak acaba?" dedi Ece.

"1 haftaya kalmadan görürüz değil mi baba?" dedi Kubilay Baturay'a.

"Büyük ihtimal." dedi Baturay. Bunun hala nasıl olabileceğini düşünüyordu, dalgındı.

"Duyguyla temasa geçmemiz lazım." dedi Seçil.

Kubilay atladı. "Hemen gidip getireyim."

"Hadi! Fazla vaktimiz yok!" dedi Can.

"Merak etmeyin. 3 dakikaya burdayım." dedi gülerek. Ve büyük balkondan havalandı.

Leyla tüm aile üyelerinin olduğu masaya yaklaştı. O genelde böyle şeylere karışmazdı. Anlamazdı pek. Zaten bir insandı, ne yapabilirdi ki? Baturay onun karışmasına som derece karşıydı.

"Çocuklar, biliyorum bu durumda pek önemli gelmeyecek size ama. Yine de paylaşmak istedim."

Ece hemen annesine sokuldu. "Ne oldu anneciğim?"
Leyla başından öperek, "Tayinim.. Nereye düştüğüm açıklandı." dedi tüm masaya.

"Ne? Bana neden söylemedin?" dedi Baturay sinirle.

"Bugün kahvaltıda hepinize sürpriz yapacaktım." dedi utanarak.

"Tamam anne. Söyle hadi." dedi Onat.

O sırada Kubilay balkona Duyguyla indi. Duyguya aşıktı, her halinden belli oluyordu. Duygu bir casustu. Dejin'den bu tarafa haberler getiriyordu.

"Merhaba." dedi gülümseyerek.
"Merhaba." dediler hep bir ağızdan.

Resimi gördü. "Aman Tanrım!" dedi. Koşup, dokundu resime. Anlamayan bir yüz ifadesiyle masaya baktı.

"Kubilay sana anlatmadı mı?" dedi Baturay.

Duygu kafasını "hayır" anlamında iki yana salladı. "İnanmıyorum sana Kubilay."

"Allah aşkına, 3 dakikalık zamanda ne diyebilirdim."

Duygu sinirle ona baktı. Sonra resime döndü. "Nasıl olabilir bu?"

"Bilmiyoruz." dedi Can.

"Hissetmiştim ama. Renkli, farklı bir renkte bir tehlike hissetmiştim. Gece de kabusumda ışıldayan bir sürü renk görmüştüm. Turuncu hakimdi. Demek ki buymuş! İnanamıyorum, inanamıyorum!"

"Turuncular geri döndü!" dedi Onat.


Aradan 4 saat 25 dakika 13 saniye geçti. Hepsi büyük salondan dolanıp, neler yapabileceklerini düşünüyorlardı.

"Ah Leyla, hadi birtanem. Söyle tayininin nereye düştüğünü?" dedi Baturay. Herkes Leyla'ya döndü. Masadaydılar Baturay ile. Herkesin masaya toplanmasını rica etti.

"Evet çocuklar. Böyle bir zamanda demek pek doğru değil, biliyorum."

"Saçmalama anne, nasıl önemli değil? Söyle hadi."

"Öncelikle öğretmen olarak değil müdüre olarak atandım."

"Süper!" dedi Defne gülümseyerek.

"Evet kızım." Derin bir nefes aldı. "Alaçatı Lisesi'ne."




******



6. GENETİĞİ BOZUK İNSANLAR

Hava soğuktu. Gri montumu aldım, çıktım. Fena esiyordu. Allahtan okul süeterlerimiz kazaktı, uzun kolluydu. Alaçatı'da böyle bir soğukluk nadir görülürdü. Genelde sıcak oluyordu. Karı özlemiştim. Mp3ü taktım ve dinlemeye başladım.

Okula geldiğimde Sarp kapının önündeydi. Geçen yıl yaşadığımız olaydan sonra bir daha yüzüne bakmamıştım.
En yakın arkadaşıma sulanmıştı! Ona aşık olmuştu! Şimdiyse her zaman beni sevdiğini, başkalarının yalan olduğunu söylüyordu. Ne kadar da inandırıcı!
Yanından geçtim. Bahçe kapısından girecekken,
"Ela?"
Arkamı dönmedim.
"Konuşabilir miyiz?"
Neden bahsediyordu bu akıllı? Hiç bir şey demedim, geçip gittim. Arkamdan "Ela! Ela sadece bir dakika! Dur lütfen!" diye bağırdı. Çok beklersin!

Sayısalcıydım. İlk ders biyolojiydi. Mayoz bölünmeyi işliyorduk. Ama aklım derste değildi. Neredeydi onu da bilmiyordum. Onun ne olduğuna kafayı takmıştım. Ya bir daha göremez de öğrenemezsem? Deli olurdum. Onu görmem lazımdı. Öğrenmem lazımdı.

"Ela?"
Birden yerimden hopladım.
"Zil çaldı." dedi İpek.
"Ne?"
"Zil çaldı diyorum sense dalmışsın gidiyorsun. Birşey mi oldu?"
"Ah hayır hayır. Yağmur yağıyor ya izlerken dalmışım öyle." dedim ve zoraki gülümsedim.
"Tamam. Biz koridora çıkıyoruz, geliyor musun?"
"Iı. Hayır."
"Peki tamam." deyip gitti Derya ile.

Yağmur çok güzel yağıyordu. Tane tane adeta. Oysa benim aklımdakiler sağanak bir yağmur gibiydi. Ne düşündüğümü bile bilmiyordum. Bir anda birden fazla şey düşünüyordum. Kafam öyle karışıktı ki. Biyoloji hocam hala öğretmen masasında oturuyordu. Tabii ya, böyle bir şeyi ona sormayacaktım da kime soracaktım. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle Nurgül hocamın yanına gittim.
"Şey.. Hocam, ben bir şey sormak istiyordum?"
Okuduğu kitabı kapatıp gülümsedi. "Tabi Elacığım. Neymiş bakalım?"
Nasıl diyeceğimi bilmiyordum ki.
Önde oturan öğrenci kalkınca hemen yerine oturdum.
"Hocam.. Ben dün bir film izledim ve bayağı etkilendim. Bir adam vardı, uçuyordu ve birisini uyutabiliyordu."
"Uyutabiliyordu? Nasıl yani?
Ellerimi Can'ınki gibi yaptım. "İşte böyle. Hocam böyle insanlar var mıdır gerçekte? Varsa ne tür insanlardır?"
"Hıımm.. Üniversitede bir hocam yaklaşık 120 yıl önce bir bilim adamının böyle bir şey bulduğunu söylemişti. Genetiği değiştirilmiş yada doğuştan bozuk olan insanlar."
Soğuk terler akıyordu alnımdan şakağıma doğru ordan da yanağıma gidip boynumdan göğsüme doğru yol alıyorlardı.
"Genetiği bozuk insanlar?"
"Tam olarak bende bilmiyorum. Böyle güçleri falan olabiliyormuş. Bu bir mucize, Ela! İnsanlığın kaderini etkileyecek bir şey bu. Şu anda bazı bilim adamları bunun üstünde çalışıyor."
Zorlukla konuşuyordum.
"Peki, bu insanlar zarar verebiliyor mu?"
"Kesinlikle, sonuçta farklı farklı güçleri oluyor. Birinin ellerinden alevler çıktığını düşünürsek fazlasıyla zararlı olabiliyor."
Nefes alamıyordum artık.
"Hepsi mi zarar verir? Yoksa bunlar zarar vermek için doğarlar?"
"Hayır tabikide Elacığım. İyi insan, kötü insan vardır. İyisi zarar vermez, kötüsü verir. Ne o? Yoksa böyle birini mi tanıyorsun?" dedi ve bir kahkaha attı.
Zorlukla gülümsedim. "Yok hocam. Daha neler." dedim. İpek ve Derya gelmişti. Zil çalmıştı ama duymamıştım. "Teşekkür ederim hocam."
"Rica ederim Elacığım." dedi ve güven dolu bir şekilde gülümsedi. Bende zoraki olarak gülümsemeye çalıştım.

Yerime geçtim.
"Kesinlikle, sonuçta farklı farklı güçleri oluyor. Birinin ellerinden alevler çıktığını düşünürsek fazlasıyla zararlı olabiliyor", " İyisi zarar vermez, kötüsü verir."
Can iyi biri miydi peki? Bunu bilmiyordum. Bilmeden de bir şey yapmayacaktım. Hem belki bir daha onu görmeyecektim.
Yoksa.. Bir belaya mı bulaşmıştım? Ve ondan etkilenmiştim. İnanamıyorum!

5. dersteydik. Edebiyat sınavım berbat geçmişti. Resmen boş kağıt vermiştim. Hiç bir dersi dinlemediğim de cabasıydı. Biyoloji öğretmenimin dedikleri aklımdan çıkmıyordu ama.
Genetiği değiştirilmiş yada bozulmuş insanlar!
İnsan bile denemezdi ki.
Zil çalmıştı ve güneş açmıştı. Kızlarla birlikte aşağı inmiştim. Durmadan "Neyin var?" diye soruyorlardı. Ve "Bir şeyim yok." demekten bıkmıştım.

Okul kapısından dönüp biraz ilerlediğimizde gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum.
Bana bakan bir çift gri göz ve o tapılası gülümseme!
Kalbimin böyle çarpmasına neden oluyorsa gerçekten bana zarar verebilir miydi?
Bekçi kulübesinin yanında, ayaktaydı.
Nefes alamıyordum. Ona doğru ilerlemeye başladım. Ayaklarım, ellerim, tüm vücudum titriyordu. Kızlar "Nereye gidiorsun?" diye seslendiler.
"Arkadaşım gelmiş." dedim ve Can'ı gösterdim.
İpek koşarak yanıma geldi. Elini omuzuma koydu. "Ela, canım. Sen iyi değilsin. Gel sınıfa çıkalım."
Anlamamış bir şekilde gülümsedim. "İyiyim ben İpek. Arkadaşım gelmiş."
Kıskançlığından mı diyordu böyle? Can'dan hoşlanmış mıydı yoksa?
"Ela... Orada kimse yok!"
Beynime Bin ton ağırlığında bir şey düştü. Can'a baktım.
Gözleri ışıl ışıldı. Ve yüzünü aydınlatan bir gülümsemesi vardı.
"Beni senden başka kimse göremez Ela!"
Yüzümde koca bir dehşet ifadesiyle kalakalmıştım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimeC.tesi Ekim 24, 2009 6:37 pm

7. SONSUZ KARANLIK

"Beni senden başka kimse göremez Ela!"

Yüzümde koca bir dehşet ifadesiyle kalakalmıştım.
Ne söyleyeceğimi bilemiyordum.

"Na-Na-Nasıl oluyor bu?" dedim en sonunda.

"Görünmezim şuan ve sadece sen beni görebiliyorsun."

Sinir tepeme öyle bir hızla çıkmıştı ki. Bu çocuk beni okula deli diye mi göstermeye çalışıyordu. Amacı neydi?

Yanına gidip, onu ittim.

"Nesin sen be? Söylesene nesin!" Biraz geri çekildim. "Beni arkadaşlarıma deli diye mi göstermeye çalışıyosun he? Söyle bana, nesin sen?"

Birşey demiyordu. Kafasını eğmişti. Gidip kafasını kaldırdım. Gözlerinin, o yılan grisi gözlerinin içine bakmaya başladım.

"Nesin sen?" dedim sakince.

Bir şey demedi.

Sinirim hat safhadaydı. Gözlerimden akan yaşlar, içimdeki yangına çare olamıyordu.

Ellerim kafamda arkama döndüm. Ama o da ne? Herkes donmuştu. Kimse kıpırdamıyordu. Herkes yüzlerindeki "Bu kız kesin kafayı yemiş!" ifadesiyle donmuştu. Bu görüntü korkunçtu.

Artık gözyaşlarım daha da şiddetlenmişti. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Karşımdaki insan neydi böyle? Bilmiyordum. İnsan mı değil mi, onu bile bilmiyordum.

Can'a döndüm.

"Nasıl olabilir böyle bir şey?" dedim şaşkınlıkla.

Omuz silkti. "Zamanı dondurdum." dedi basit bir şeymiş gibi. Şaşkınlığım git gide daha da artıyordu.

"Söylesene! Daha başka neler yapabiliyorsun? İnsanları da öldürebiliyor musun he? Öldürsene! Hadi beni şimdi burada öldürsene!!" dedim bağırarak. Gözyaşlarımı elimle ittim.

"Ela! Ela n'olur ağlama!" dedi ve birden yanıma gelerek sarıldı bana. Yumuşacık gövdesinde o kadar rahattım ki. Hem ona karşı sinirliydim; bana dokunsun istemiyordum, hem de şuan hiç geçmesin istiyordum. İçimde öyle bir huzur vardı ki, öyle bir güven vardı ki. Şuan hiç kimseden korkmuyordum, hiç kimsede hissedemediğim güven ondaydı. Gerçekten bana zarar verebilir miydi?

"Amacın ne?" dedim hıçkırıklarımın arasından.

"Ben.. Sadece etraf güvenli mi değil mi ona bakıyordum Ela. Bu sabah kötü haberler aldık. Bu yüzden de gelip etrafındaki kişilere bakayım dedim. Sana anlatamam şuan. Anlatmamı bekleme. Çok isterim ama anlatamam."

"Neden ama neden?" dedim sinirle.

"Olmaz işte Ela! Eğer söylersem benden korkarsın veya da kaçarsın."

"Tabii ya!" dedim ve kollarından sıyrıldım. "Senden korkar ve kaçarım he! Sen buraya etrafa bakmak için falan gelmedin. Görünmezmişsin, peki ben neden
seni gördüm? Herşey beni okula deli diye göstermek için değil mi?" dedim. Öyle bir ağlıyordum ki artık. Tutamıyordum. Sel gibi akıyordu gözyaşlarım.

"Hayır, hayır Ela! Bak istersen herşeyi düzeltebilirim."

"N'apıcaksın he?" dedim ve ittim onu. "Öldürecek misin herkesi? Yoksa uyutucak mısın? Bİliyorum biliyorum o adamı da öldürdün biliyorum!"

"Hayır Ela! Ben öyle bir şey yapmadım gerçekten."

Omuzlarından tutmaya çalışıyordu ve ben geri kaçıyordum.

"Seni zararlı genetiği bile olmayan insan bozuntusu!"

"Zararlı mı?" dedi, yüzünden bir ifade yoktu.

"Zararlısın! Kötü birisin sen!" dedim ve tekrar ittim onu. "Senden nefret ediyorum!"

Donup kalmıştı. "Haklısın. Ben senin için zararlıyım!" dedi.

Öyle bir demişti ki dediklerimden de yaptıklarımdan da öyle bir utandım ki.

"Bak bak Can! Ben öyle-"

"Tamam Ela. Ben zararlıyım. Haklısın." dedi biraz ilerlerdi. Ellerinde beyaz bir ışıkla arkamdaki insanlara tuttu. Gözleri sımsıkı kapalıydı.

"Bu gördüklerini unuttular. Ben seni herkese deli gösterecek kadar zararlı değilim. Sadece iyiliğini istemiştim Ela. Sana bir zarar gelsin istememiştim. Ama haklıydın. Asıl zararlı olan benim, sana en büyük zararı varlığımla veriyormuşum zaten. Bundan sonra beni hiç görmeyeceksin!"

"Can hayır, N'olur bir dur! Dinle. Caan!!" diye bağırmaya ve yakarmaya başladım. O çoktan uçup gitmişti.

Yere düştüm, dizlerimin üstündeydim. Ayaklarım tutmuyordu. Vücudumu hissetmiyordum. Sadece içimdeki o koskoca boşluğu, o alevi hissediyordum. Sol tarafımdaki o alevi.O güveni, o huzuru, o gözleri, o gülüşü.. Herşey gitmişti. Herşeyi kaybetmiştim.

Sarp vardı yanımda. Ne zaman gelmişti bilmiyordum. Derya, İpek, Selen, Burcu, Tolga'da yanımdaydı. Hepsi "İyi misin? Neyin var?" diye soruyordu. Oysa ben konuşmak için ağzımı bile açamıyordum. Çünkü biliyordum ne diyeceğimi. "Can!!" diye hıçkırmaya başlayacaktım. Şuan gözyaşlarım yavaş yavaş iniyordu.

"Ela? N'olursun bir şey söyle? İyi misin? Neyin var?" dedi Sarp. Korkuyordu, belliydi sesinden.
Daha fazla dayanamayacaktım. Bıraktım kendimi. Her tarafın kapkara olduğu bir yere bıraktım. Bir boşluğa, bir karanlığa. Sonsuz bir karanlığa!


Okulun bahçesindeydim. Yere bakıyordum. Kafamı kaldırdığımda kimseyi göremedim. Hava aydınlıktı. Bulutluydu. Kendi etrafımda döndüm. Hiç kimse yoktu. Arkamı döndüm. Okul kapısının karşısındaydı! Evet, Can oradaydı. Geri gelmişti! O gözlerle daha öncede karşılaşmıştım. Bir çift yılan grisi göz.. Gülümsedi. O tapılası gülümsemesiyle gülümsedi. Ona doğru gitmeye başladım. Hızlı hızlı gidiyordum. Gülümsüyordu hala. Tam yaklaştım derken, kayboldu.

"Ela." dedi. Arkamı döndüm. Ona doğru gitmeye başladım yine ve o kayboldu tekrar. Arkamı döndüm. Yine ona doğru gitmeye başladım. O kayboldu. Tekrar arkamı döndüm ve O tekrar kayboldu. Tekrar, tekrar ve tekrar.. Bir türlü yakalamıyordum onu.

"Can! Dur!" dedim. Fakat O durmuyordu. Nefesim kesiliyordu artık.

Karşımdaydı. Aramızda 5 metre vardı. Sonunda durmuştu. Bana bakıyordu yine gözlerini kısarak. Arkasındaysa yan yana dizilmiş 9 kişi vardı. 4 kadın, 5 erkekti. Kadınlardan biri eli arkada, onlardan biraz daha uzaktı. Kimdi bunlar? Can tekrar kayboldu. Arkamı döndüm. Arkamda biraz uzağımdaydı. Önüme dönmemi gösterdi kafasıyla. Bende döndüm. O uzakta duran kadın yanımdaydı. Ellerimi tuttu.

Islak gözlerle, "Bir insan." dedi.

Hiç birşey anlamamıştım. Can'a döndüm. Yüzü normaldi. Bir ifade yoktu. Önüme döndüğümde diğerleri yoktu. Kadın beni hızla kenara çekti. Ve gelen bir tır, Can'a çarptı.

Uyandığımda evdeydim.





8. ORMAN

"Seni zararlı genetiği bile olmayan insan bozuntusu!"
"Zararlısın! Kötü birisin sen!"
"Senden nefret ediyorum!" "Senden nefret ediyorum!" "Senden nefret ediyorum!" "Senden nefret ediyorum!"


Bu sözler gitmiyordu Can'ın beyninden.
Ne olacaktı şimdi? Herşey çok güzel olacak derken nasıl böyle mahvolabilmişti?
Hala anlamıyordu. O sözler biricik Duru'sunun ağzından nasıl çıkabilmişti..

Havadaydı, kafasını yukarı çevirmiş, öylece duruyordu.
O güzellik başını döndürüyordu. O sinirlilik, o ıslak gözler.. Nasıl yakışabilirdi bir insana böyle? Nasıl da onunla bütünleşmişti herşeyi? Gülmek de ağlamak da kızmak da onun için yapılmıştı sanki.

"Can?!"

Arkasına döndü. Kubilay oradaydı.

"Çabuk gitmemiz lazım. Ormanda birileri var."

Sadece kafasını "evet" anlamında salladı. Konuşmaya gücü yoktu. Savaş çıkarsa ne yapacaktı, hiç bilmiyordu.

Eve geldiklerinde herkes dışarıdaydı.

"Kim olduğunu anlayabildiniz mi?" dedi Can buz gibi bir sesle. Hiç hali yoktu.

Onat, düşüncelerini okuyordu, sadece Can'daydı gözleri.

"Hayır ama turuncular değil." dedi Seçil bir çırpıda. Bileklerine bandaj sarıyordu.

"Hım peki. Gidelim hadi."

Leyla, Ece'yi Can'a verirken,
"Ece'ye dikkat et n'olur Can! Daha çok küçük o." dedi ıslak gözlerle.

Can sadece kafasını salladı. Ece korkmuyordu ama. Gücü yükseğe zıplamaydı ve Seçil sayesinde alevlerin veya yıldırımların ulaşamayacağı kadar yükseğe zıplayabiliyordu. Aynı zamanda insanların hayatını kurtarıyordu o ufacık elleriyle. Tek bir dokunuşta yaraları yok edebiliyordu.

"Ormanda gezinirken bıraktıkları salgılarla kim olduğunu anlayabiliriz." dedi Baturay ormana doğru yavaş yavaş ilerlerken.

Leyla ve Batuhan evde kalmıştı. Arkalarından bakıyorlardı. Batuhan'ın herhangi bir savaşma gücü olmadığı için o gidemiyordu.

Ormana girerken birden havalandılar. Ela, Can'a sıkıca tutunmuştu. Seçil ise Kubilay'ın sırtındaydı. Baturay'da Onat ile gidiyordu. Defne ve Ertan çok hızlı oldukları için karadan hızlıca koşarak gidiyorlardı.

"Abi?"

Can Ece'ye döndü.

"İyi misin?"

Kafasını salladı sadece.

"Hiç konuşmuyorsun. Birşey olmadı değil mi?"

Kafasını "hayır" anlamında salladı.

Ece derin bir nefes aldı ve kafasını Can'ın boynuna koydu.

Açık bir alana indiler. Defne ve Ertan oradaydı. Seçil Kubilay'ın sırtında müthiş bir taklayla indi. Ece ise Can'dan ayrılır ayrılmaz zıplamaya başladı ve elinde bir sürü elmayla döndü. Gülüştüler hepsi.

Can biraz ileri gitti. Etrafa bakıyordu. Herkesten önde olmadı gerekiyordu. Birden gözlerini kapatıp etrafı kokladı ve gözünün önüne bazı sahneler geldi. Gözünü açtı, durdu. Böyle bir gücü yoktu. Tekrar kokladı. 3 kişinin hızlıca geçtiğini gördü. Yanlarında birini sürükleyerek götürüyolardı.

Gözünü açtı.

"Baba?!"

Can'a baktılar hepsi.

Onlara doğru biraz ilerledi.

"Etrafı kokladığımda gözümün önünde bazı sahneler canlanıyor."

"Nasıl yani?" dedi Baturay.

"4 kişi. Birisinin ellerinden zorla sürükleyerek götürüyolar." Gözlerini kapattı, tekrar havayı kokladı. "Bir kadın."

Gözlerini açtı.

"Demek ki onlardan biri bu özelliğe sahip." dedi Ertan.

"Gücünü kullandığına göre fazla uzaklaşmış olamazlar." dedi Seçil.

Can tekrar gözlerini kapattı. Kokladı havayı.

Gözlerini açıp, ileriyi gösterdi. "Buradan gitmişler."

"Hadi!" dedi Baturay ve Can önde diğerleri arkada gitmeye başladılar.


Can durdu. Havayı kokladı. Baturay Can'ın yanına geldi. Can'ın gözleri kapalıydı.

"Yüzleri net değil." Tekrar kokladı. "Bu ağaca kadını fırlatıyorlar, alnını kesiyolar." dedi ve gözlerini açtı.

"Defne, ağaca bak bi." dedi Baturay gözlerini Can'dan ayırmayarak.

Defne'nin gücü bitkilerdi. Sarmaşık gibi bitkilerle düşmanını öldürüyordu. Defne ağacın etrafında bir kere döndü.

Ön kısmını göstererek, "Şu kısmı biraz zorlanmış. Ama kan falan yok."

Can tekrar kokladı havayı ve gözlerini kapattı. "Diğer adam engelliyor. Birşeyler konuşuyorlar, anlamıyorum. Ses ve görüntü net değil."

"Zamanı durdurayım mı?" dedi Ertan.

"Bir dakika." dedi Baturay.

Defne yanına gitti. Yerdeki çalılıkları inceliyorlardı.

"Buradan geçmişler. Bu tarafa doğru." dedi Defne.

"Yanlarına ışınlanabiliriz." dedi Ertan aceleyle.

"Sen daha yenisin dostum, onları net bir şekilde hissedemeden yanlarına gidemezsin." dedi Onat.

"Can ağabeyim de mi gidemez?" dedi Ece.

"Can'ın asıl gücü gözleri, biliyorsun. Ertan'dan kopyaladığı için bu gücü, yapamaz." dedi Seçil, Ece'nin saçlarını okşayarak.

Can, gördükleri dışında hiç konuşmuyordu.

"Gidelim, haydi."


Bir süre daha böyle ormanı gezdiler.

"Bir dakika." dedi Can. "Gözlerim.. Görüş alanımdalar." dedi.

İleri gitti. Gözlerini kapattı. Mosmor gözlerle açtı. Etrafa bakıyordu.

Diğerleri de etrafı inceliyorlardı.

O sırada ileriden bir kadın çığlığı duyuldu.

"Bu bir genç kız!" dedi Baturay.

Hepsi Can'ın olduğu yere gittiler.

"Bir şeyler var mı?" dedi Kubilay.

Can, nefes alamıyordu. Çalışmıyordu da. Nefes almadan da yaşayabiliyordu zaten.

Ağzından soğuk, sert bir tıslama çıktı.
"Ela!"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ayLax
Kurt
ayLax


Mesaj Sayısı : 590
Vampir Gücü : 743
Rep Puanı : 4
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 29
Nerden : Malatya

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePaz Ekim 25, 2009 5:01 pm

ooooo 2. sezona daha çok var. çabuk ekle kız. lol! kalpp
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePtsi Ekim 26, 2009 5:25 pm

9. ACI VE DÖVÜŞ!

"Ela!"
"Ne?" dedi Onat.

Ve Can acıyla bağırarak koşmaya başladı. Gözleri mosmordu ve öfkeden kudurmuştu.
"Can?!" dedi Seçil. Arkasından gidecekti ama Onat O'nu durdurdu.
"Dur! Ela.."
"Evet? Kim bu?" dedi Seçil.
"Sevdiği kız!"
Hepsi şok olmuşlardı.
"Çabuk gitmemiz gerekiyor." dedi Baturay. Hepsi koşmaya başladılar.

Biraz ilerlediler ki Ece durdu.
"Baba?" dedi. Eliyle alnını tutuyordu.
Arkada kalmıştı. Ona döndüler.
"Başım.. başım çok ağrıyor. Yürüyemiyorum. Vücudumu hissedemiyorum. Baba!"
Baturay, "Gitmek zorundayız kızım. Hadi, dayan!"
Ece küçük olduğu için acıyı şimdiden hissetmişti. Şuan kimsenin o basınçtan haberi yoktu.
"Peki baba." dedi ve zıplamaya başladı. Anca böyle gidebilirdi.

Can'ın olduğu yerde hepsi durdular. Defne ve Ertan önceden varmışlardı. Ece de hemen yere indi bir kedi gibi. Basınç onu deli ediyordu.
Ertan ve Defne, Can'ı durduruyordu. Saldıracaktı. Baturay hemen Can'ın yanına geldi. Çocuklarını geriye gönderdi.
"Neler oluyor?" dedi.
"Nerede? Kız nerede?"
Bir ses duyuluyordu. Ağlamaklı bir kız sesi vardı. Fakat kız ortalarda yoktu.
Hepsi gözlerini kısmış bir şekilde bakıyorlardı. Basınç onların hareket etmelerini, güçlerini engelliyordu.
"Bu kız bizim için zararlı. Gücümüzü tetikliyor." dedi kapkara, tel tel örgülü saçları olan.
"Kızı göster!!" diye bağırdı Can.
Baturay zor tutuyordu. Bıraksa adamları 10000 parçaya bölerdi.
"Neden istiyorsun bu kızı bu kadar?" dedi kumral, saçları beline kadar inen. Sinsice güldü.
"Gösteeer!" dedi Can boğazından gelen bir sesle.
"Bu kızın ölmesi gerek!" dedi diğer hafif esmer olan.
"Ölemez! Göster dedim!" dedi Can. Kıvranıyordu aslında acıyla. Kimse anlamıyordu.
Ses tonu tek kelimeyle korkunçtu. Gözbebekleri yoktu. Sadece mosmordu gözleri. Öfkelendiğinde böyle oluyordu. Liderlik göstergesiydi bu.
Defne, nefesini bıraktı. Yanındaki ağaca tutundu.
"Dayanamıyorum!" dedi acıyla.
Kubilay yanındaydı.
"Nefes alma. Yapabilirsin. Nefes alma!"
Defne, acıyla baktı. Kafasını iki yana salladı.
"Ece bile dayanabiliyor. Hem de ormandayız, senin mekanında. Yapabilirsin."
"Zaten ormanda olduğumuz için böyle oluyor ya. Gücüm gidiyor!" diye bağırdı ve yere çöktü.
Hepsi dehşetle ona baktılar.
"Defne! Kalk ayağa!" dedi Seçil kararlı bir ses tonuyla.
Defne Ona baktı ve Kubilayın desteğiyle kalktı ayağa.

Kızı göstermiyorlardı.
"Bir kere gösterin kızı!" dedi Baturay.
Güldüler alaylıca.

"Bırak!" dedi babasına. "Göster kızı! Ne yaptınız ona? Göster!" diye bağırdı Can acı ve öfkeyle.

Adamlar birbirlerine bakıp, 2si sola 1i sağa gittiler.

Ela, yerdeydi. Ağaca sarılmıştı. Bir bacağı vahim bir şekilde kanıyordu. Vücudunda başka bir iz yoktu. Çünkü adamlar çok güçlü değildi ve güçleri onda bir işe yaramamıştı.
Ela kafasını kaldırdığında gördüğü şey karşısında şok oldu! Rüyasında gördükleri şuan karşısındaydı. Hepsine teker teker baktıktan sonra Can'a kaydı gözleri.
"Can!" dedi ve ayağa kalkmaya çalıştı. Adamın itmesiyle kafasını ağaca vurarak yere düştü.

Can'ın vücüdu bir katil hissiyle doldu, taştı. Ordaki herkesi öldürmek istiyordu. Herkesi! Ve Duru'sunu alıp uzaklaşmak istiyordu sadece. Öfke öyle bürümüştü ki gözlerini. Gözlerinin önünde Ela'dan başka bir şey yoktu.

Ani bir hamleyle babasını itti ...

Ertan gözlerini kıstı.
Açtığında herkes donmuştu. Ela'nın yanına gitti. Yürüyemiyordu. Ela donmamıştı haliyle. Gözlerini kocaman açmıştı Ertan.
"Acı.. acı.. acı.."
Yavaşça kucağına aldı. Almasıyla herkesin açılması bir oldu. Bu kadar yaklaşım gücünü etkisiz hale getirmişti.

Kimse bu kızda neler olduğunu anlamamıştı!

Herşey bir anda oldu ..

Diğer esmer olan adam bir vuruşta Ela'yı başka bir yere attı. Ertan, Ela'nın uzaklaşmasıyla gözlerini kıstı ve ışınlandı.

Can, acıdan kudurmuş bir şekilde bu grubun başındaki zenci, saçları örgülü adamı ağaca yapıştırdı. Gözleriyle hayatında yaşamadığı işkenceyi yaşattırıyordu. Adam, tüm gücüyle itti onu.

"Ece! Ela'yı al, git buradan! Hemen uzaklaştır onu!"
"Ece dayanamaz! Ben Ela'yı alıp gidiyorum." dedi Ertan. Sesi vardı ama kendisi yoktu. Arka tarafta Ela'nın yanındaydı. Sırtına aldı ve eve ışınlandı.

Seçil hariç hiç biri doğru düzgün güçlerini kullanamıyordu. Baturay Baba bile! O adamların gücünü emebilirdi ama yapamıyordu. O adamların da pek güçlü olduğu söylenemezdi. Ela hepsini daha önce hiç yaşamadıkları bir hale koymuştu.

"Hepiniz gidin! Sadece 3 kişiler, birazdan geliriz." diye bağırdı Seçil sarışın olan adamın boynundayken. Kafasını koparmaya çalışıyordu. Ve bunu yaparken öfkeyle dolmuş olmasına rağmen öyle zarif görünüyordu ki!

Başka çareleri yoktu. Kubilay bile dayanamamıştı. O güçlü Kubilay bile! Artık yapacak hiç birşeyleri kalmamıştı. Ela'nın gitmesiyle biraz olsun rahatlamışlardı. Ama o acı geçmek bilmiyordu. Geçtikleri her yerde onun kokusu, havası vardı ve bu onları öldürüyordu!
Baturay Ece'yi kucağına aldı. Yavaş yavaş uzaklaşıyorlardı.

* * * * *


Can, esmer olan adamların ikisini alıp başka yerlere fırlattı. Delirmişti!
Ellerindeki yıldırım gücüyle grup liderini aldı. Etraftaki tüm ağaçlara vurdu tek tek. Duramıyordu! Öbür eliyle de diğer adamı aldı.
Seçil ise sarışın adamla dövüşmüş, olmayacağını anlayıp buza çevirmişti onu. Sessiz sessiz gülüyordu.

* * * * *


Adamların biri bi yerde, diğeri başka bir yerdeydi. Parçalanmışlardı.
Can ikisini yaklaştırdı. Seçil'e diğer adamı getirmesini işaret etti. Üçü yakın yerlerdeydiler.
Can'ın ellerinden buharlar çıkıyordu. Gözleri hala aynıydı. Mosmor.
"Git buradan!" dedi Seçil'e.
"Patlayacaksın! Kim seni bir araya getirecek?"
"Sen mi getireceksin, he? Buzlar prensesi mi getirecek? Sen varken patlayamıyorum, canım yanıyor. Git buradan, haydi! Onat ilerde, seni bekliyor."
"Ama.."
"Kendim bir araya gelebilirim!" dedi öfkeyle. Canı yanıyordu. Acilen patlaması gerekiyordu.

Seçil arkasına baka baka uzaklaştı oradan. İlerde Onat'la havalandı.
* * * * *
Can dizleri üstünde, yere çöktü. Ellerini kaldırdı hafifçe. Sıkmıyordu, elleri açıktı. Alevler çıkıyordu. Yavaş yavaş ağzından da çıkmaya başladı. Gözlerinden, kulaklarından. Daha sonra kolları, bacakları, gövdesi, yüzü, saçı tamamen alev haline geldi ve ağaçlara, toprağa zarar vermeyecek bir şekilde patladı.
Güm!!

Geriye kalacak olan, sadece küllerdi.




*****************



10. RESİMLER

Hiç bir ses duymuyordum.
Ölmüş müydüm?
Gözlerim yavaş yavaş aralandı.
Beyazdı her taraf.
Kesinlikle ölmüş olmalıydım. Cennete mi düşmüştüm yani?
Yattığım yatak kuş tüyünden olmuş olmalıydı. İnanılmaz rahattı. Tabi yattığım bir yatak ise.
Kafamı hafif kaldırdım. Bacağım sargıdaydı. Üstümde turkuaz renkli bir pijama vardı.
Oturmak için hafif kalktığımda bacağımın sancısıyla kafamı tekrar yastıkta buldum. Acıyla inledim.

"Ne o? Sıkıldın mı hemen?" dedi bir kadın içeri girerken.

Ağzım açıkta kalmıştı.
Rüyamda bana ağlamış gözlerle "bir insan" deyip kenara çeken kadındı bu!
Rüyamda gördüğümden daha güzeldi. Sarı, düz, uzun saçları gülümsemesiyle müthiş bir uyumdaydı.

"İyi misin?" dedi endişeli bir sesle.
"E-evet."

Ağzımı kapatmam gerektiğini anladım.

"Merhaba Ela. Ben Leyla Kulaber. Can'ın annesi ve yeni okul müdirenim." dedi gülümseyerek ve elini uzattı. yasakkelime* bir ifadeyle sıktım.
Elimi geri çektiğimde, "Yeni okul müdirem mi?" dedim şaşkınlıkla.
"Evet. Sizin okula tayinim çıkmış." dedi, hala içten bir şekilde gülümsüyordu.
"Yaa. Çok sevindim." dedim gülümsemeye çalışarak.

Etrafı tekrar incelemeye koyuldum. Yattığım yatağın yanında ikili beyaz bir koltuk vardı. Can'ın annesi orada oturmuş, beni izliyordu. Gülümsedim. Duvarda da beyaz hakim olan resimler vardı. Yerdeki halı bile beyazdı. Ufak masalar vardı onlar da beyazdı.
Leyla Kulaber, anlamamış bir şekilde bana bakıyordu.

"Ah, gerçekten her taraf bembeyaz ve muhteşem." dedim birden.
"Evet. Kızlarımla benim fikrim. Bu odayı böyle beyaz yapmak istedik. Ki zaten evde genelde beyaz hakim. Beyazın saflığı getirdiğine inanıyoruz."
Kafamı salladım onaylarcasına.

Birden aklıma annem geldi. Kafam yeni yeni yerine geliyordu. Fırladım.

"Annem!"
"Sakin ol Elacığım. Kubilay anneni almaya gitti." dedi elini omzuma koyarak.
"Kubilay?"
"Oğullarımdan birisi."
"Can'ın kardeşi yani?"
"Evet." dedi gülümseyerek.

Can.. O hali gözümün önüne geldi. Kudurmuştu.. Bana birşey olacak diye! Ben bu kadar değerli miydim?
Gülümsedim.
"Can nerede?"
"Ormanda. Birazdan gelir." dedi, gülümsüyordu.
"Diğerleri?"
"Iıı. Evde ben ve bir oğlumdan başka biri yok Ela."
"Anladım." dedim ve kafamı eğdim. Yanımda duramamışlardı. Ağlayacaktım.
"Sen nasıl yanımda durabiliyorsun? Yada diğer oğlun?"
"Biz normaliz. Oğlum ise yarı insan. O yüzden bir zararın olmuyor bize."
"Yarı insan mı?"

"Anne?" dedi çekingen bir ses. Kapı hafif aralanmıştı. Göremiyordum ama.
"Gel oğlum. Uyandı Ela. Senden bahsediyorduk bizde." dedi gülümseyerek.
"Anne, bir resim-"
"Aa Batuhan, gel bir Ela'yla tanış. Sonra bakarız." dedi, hala müthiş anlayışlı bir şekilde gülümsüyordu. Çocukta bir kıpırtı olmadı.
"Hadi ama." dedi annesi.
Yavaşça içeri girdi.
Esmer, uzun boyluydu. Siyah saçları düz ve dağınıktı, alnını kapatıyordu. Üstündeki t-shirt boya olmuştu. Ressamdı sanırım.

"Merhaba." dedim gülümseyerek.
"Merhaba." dedi çekinerek.
Annesinin yanına oturdu. Bana endişeyle bakıyordu. "İyi misin?"
"Evet. Çok iyiyim. Teşekkür ederim." dedim, gülümsüyordum. Çok şeker bir çocuktu.
"Batuhan, 17 yaşında Elacığım. Senin okuluna gelecek o da."
"Aa çok sevindim. Benden bir üst sınıfta olacaksın ama olsun. Bir tanıdık olması her zaman iyi olmuştur." dedim.
"Diğer çocuklarım da o okula gelecek."
Şaşkınlıktan öylece kalmıştım.

O sırada annem içeri girdi.
"Ela!" dedi ve aniden sarıldı bana.
"Anne." dedim ve sıkıca sarıldım. Bacağım çok ağrıyordu ama umrumda değildi. Kokusu tüm vücudumu rahatlattı. Boynundan öptüm. Geri çekildiğinde yüzümü, saçlarımı öptü.
Batuhan çok anormal bir şekilde gözlerini kırpmadan bana bakıyordu, dikkatimi çok çekmişti.

Bakışlarımı anneme çevirdim. Gözlerimden akan yaşlar ıslatıyordu yüzümü.
Sarılmamız ve ağlaşmamız bitince, bacağıma hafif dokundu.

"İyi misin bebeğim?" dedi endişeyle.
"Merak etme anne. Leyla Hanım bana çok iyi bir pansuman yapmış."
Annem ayağa kalktı. "Ne kadar teşekkür etsem az Leyla Hanım. Siz ve aileniz olmasa kızım o ağacın dibinde ölecekti."

Sahi, anneme ne anlatmışlardı?

"Ağacın dibinde mi?"
Saçlarımı okşadı. "Ağaçtan düşmüşsün ya."
Kalakalmıştım.
"Sert düşmüştü. Hatırlamaması çok normal. Sen ormana yürüyüşe çıkmamış mıydın?" dedi Leyla Hanım.
"Evet." dedim normal bir şekilde.
"Acıkıp, bir elma ağacı görmüşsün sanırım. Çıkıp, almak isterken de düşmüşsün."

Nasıl bir yalandı bu! Kimin aklından çıkmıştı, bilmiyordum ama gülmemek için zor tutuyordum kendimi. Batuhan'da öyle.

"Aaa evet evet." dedim gülmemi kapatmaya çalışarak.
"Bundan sonra gündüz de yok yürüyüş Ela." dedi annem.
Bir şey demedim. Kafamı eğdim.

Biraz daha konuşup, uyumam için kapıdan çıktıklarından Batuhan'la aynı anda gülmeye başladık. Öyle gülüyorduk ki.
Daha sonra sadece benim güldüğümü anladım. Batuhan gülmeyi bırakmış, hafif gülümsemiş bir şekilde bana dikmişti gözlerini.
Ailesindeki çoğu kişi gibi muhteşem bir gülüşü vardı. Yamuk ağızlıydı. Ağzının sol kısmı hafif yukarıdaydı. Koltuğun bana yakın olan tarafına oturdu.
"Bir sorun mu var?" dedim ciddi bir tavırla.
Kafasını salladı. "Hayır yok Ela." dedi.
Anlamamıştım ne olduğunu.
"2 dakikaya gelirim." dedi ve hızlıca gitti.
Şaşkındım.

Can neredeydi? Neden gelmiyordu? Gerçekten bırakmış mıydı? Bir daha göremeyecektim öyle mi?

"Ela."
Ve o muhteşem ses.
Kafamı çevirdiğimde oradaydı. Eski halinden eser yoktu. Ama olsa da farketmezdi, varlığı bana yetiyordu.
Gülümsedim. "Can!"
"İçeri girebilir miyim?" dedi. Bu kadar güzel gülümsemek zorunda mıydı?
"Tabiki." dedim ve oturdum bende. Bacağımı unutmuştum.
Ayak ucuma oturdu.
"İyisin değil mi?"
"Eskisinden daha iyiyim." dedim. O vardı yanımda ve yürüyüşe çıkmadan öncekinden bin kat daha iyiydim.
"Neden gittin ormana?"
"Evde patlayacaktım. Dayanamıyordum. Rahatlamak istediğimde hep yürüyüşe çıkarım."
"Geçen sefer de neler olduğunu gördün."
"Ama o akşamdı. Nerden bilebilirdim böyle olacağını."
Kafasını salladı. "Seni öldüreceklerdi Ela. Ya kurtaramasaydık?"
"Ama kurtardın işte. Şuan sapasağlamım." dedim gülümseyerek. "Teşekkür ederim, mor gözlü kahramanım."
Öylece kalmıştı.

"Can?"
"Ah.. Önemli değil."

Biraz daha ona yaklaştım. Neler olduğunu anlamamış gibi bir hali vardı.

"Can?"
"Efendim Ela."
"Bendeki sorun ne?" dedim bir çırpıda.
Nefes almayı durdurmuştu. Anlayabiliyordum.

Birden kapı açıldı. Batuhan, gülümseyerek içeri girdi. Bizi öyle görünce gülümsemesi kesildi.
"Burada olduğunu bilmiyordum."
"Çıkabilirim." dedi Can. Bir kaşı havadaydı.
"Gerek yok. Ben resimleri gösterecektim. Ben çıkayım."
"Hayır hayır Batuhan. Saçmalama. Göster bakalım." dedim.
"Peki."

Resimleri teker teker dizdi. Öylesine bakıyordum. Tam çok güzel olduklarını söyleyecektim ki dehşete düştüm.

Bunlar bendim!

Babamın gidişi, Sarp'la yaşadıklarımız, odamdaki ağlamalarım, ormandaki yürüyüşlerim, Can'la karşılaşmamız, okulda Can'la tartışmamız, bugün yaşadığım ağaca sarılmış halim...

Son resime gelmiştim, kırmızı birşeyler vardı. Can hemen ayağa fırladı. Resimin önüne geçti.
"Bu resimde ne böyle?"
"Bilmiyorum, karışmış olmalı." dedi Batuhan. Can'ın halinden korkmuş olduğu belliydi.

Can'ın böyle davranmasına sinir olmuştum. Batuhan'la aralarında başka bir sorun vardı.

"Can! Geri çekil!"
"Bak Ela-"
"Geri çekil dedim!" dedim sinirle.
"Hayır."
"Can! Yerimden kalkarım!" dedim bacağımı göstererek.
"Peki peki."
Batuhan'a gülümsedim. O da bana gülümsedi tatlı bir şekilde.
Bakışlarımı ondan alıp resime verdiğimde kanımın buzlaştığını hissettim. Vücudum donmuştu.
Yerde kanlar içinde yatan bir kız vardı.
"Bu... ben miyim?"
9
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimeÇarş. Ekim 28, 2009 7:29 pm

11. NEFRET DOLU SES

"Ha-hayır Ela. Karışmış sadece." dedi Batuhan telaşlı bir şekilde.
"Ama orası bizim okulun bahçesi."
"Çok belli değil Ela. Bilemiyoruz." dedi Can.
"Doğru söyleyin! O ben miyim?"
"Hayır Ela değilsin, ben çizdim bu resmi. Benden iyi mi biliyorsun?"
"Peki."
Batuhan, resimleri toplayıp aceleyle gitti.
Can yine ayak ucuma oturdu. Ama bu sefer daha yakındı ve gözlerinde acı vardı. Neden böyle olduğunu biliyordum.
"O resimdeki sen olsaydın bile ölemezdin biliyorsun değil mi?"
"O herşeyimi çizmiş ama."
"İzin vermezdim. Ben varolduğum sürece sen de olacaksın Ela."
Kafamı salladım.
"Sen ölemezsin!" dedi kararlı bir sesle.
"Ben bir insanım Can. Elbette ki öleceğim."
"Leyla Annem 42 yaşında gösteriyor. Ama 40 yıldır 42 yaşında."
"Ne?"
Ağzım açık kalmıştı yine.
"Ondan aldığımız omurilik sıvısı sayesinde böyle."
"Bende mi böyle olacağım?"
Kafasını yere eğdi.
"Bilmem. Eğer istersen."
Anlamıştım. Birlikte değildik ki.
"Ama emin ol. Bizim gibiler etrafındayken ölüm uzağında." Bir an duraksadı. "Ama bir o kadar da yakınında."
Gözlerinde çok farklı bir şey vardı. Anlayamamıştım.

"Ela, haydi. Gitmemiz gerek artık."
Annem gelmişti. Gülümsüyordu.
"Peki."
Kalkmaya çalıştım ama inleyerek düştüm yine.
Can gülümsedi ve tek hareketle kaldırdı beni. "Çok iş çıkarıyorsunuz başıma hanımefendi." diye fısıldadı.
"İstemiyorsanız bırakınız hıh" dedim ve kafamı şakasına yana çevirdim.
Güldü. "İtirazım yok." dedi.
Gözlerinin içine baktım. Gözleri de gülüyordu. Gözbebeklerinde kendimi görmek o kadar güzeldi ki.

Hemen aşağı indik. Batuhan'a gülümsedim.
"Pazartesi okulda görüşürüz Batuhan."
O da bana gülümsedi.
"Tamam. Seninle tanışmak güzeldi."
"Seninle de." dedim gülümseyerek.
Arabaya kadar geldiler.

Arka koltuğa annemin dizlerine yattım. Araba kocamandı. Karavana benziyordu. Can arabayı kullanıyordu. Dikiz aynasından baktığını farkediyordum.
"İyi misin tatlım?"
"Hı-hı." dedim ve gülümsedim.
Annem de bana gülümsedi.

Eve çok hızlı geldik. Can arabadan indi, yanımıza geldi.
Annem telaşla, "Ben gideyim yatağını hazırlayayım. Sen getirirsin tamam Cancığım?"
"Peki Nil Teyze." dedi ve gülümsedi.
Annem gider gitmez bir kahkaha attım. "Nil Teyze he? Söylesene kaç yaşındasın?"
"Şuan taş çatlasa 18 göstermiyor muyum? Önemli olan bu." dedi gülümseyerek. Yine bir kahkaha attım.
Yatağa hiç gerek yoktu. Böyle çok rahattım.
Bahçenin dış kapısını gelince Can birden durdu. Apartmanın kapısına bakıyordu.
Ben de çevirdim kafamı.
Can daha önce hiç duymadığım bir sesle, "Turuncu!" dedi sessizce.
Neler olduğunu anlamamıştım, tek anladığım bu ses nefret, kin, öfke doluydu.





12. TARTIŞMA


"Senin ne işin var burada?"
"Yaralandığını duydum."
"Duydun mu? Nasıl?"
"Duydum işte."
Can'a döndüm. Öylece bakıyordu Sarp'a. Nefes almıyordu.
"Neler oluyor? Turuncu da ne?"
Bir şey demiyordu.
"Git buradan!" dedi Sarp'a sakin bir şekilde.
"Sen ne ka-"
"Git buradan dedim!"
Sarp kımıldamadı.
"İlerdeki ormanda bekle!" dedi Can sakince.

Sarp bir an durdu. Ağzı açıktı, öylece kalmıştı. "Can Kulaber!"
Can, kafasını "evet" anlamında salladı.
"Mosmor, pislik bir kana sahip Kulaber ailesinin lideri!"
"İlerideki ormanda bekle!" dedi Can. Bu sefer üstüne basa basa demişti.
"Ne oluyor?!" diye bağırdım.
Gözümü kırpmadan Sarp yanımıza gelmişti.
"Ver onu bana! O senin o pis kollarında kalmayacak kadar hassas ve değerli."
"Sen mi biliyorsun benim değeri-"
"Tamam Ela. Karışmayacaksın sen." dedi ve gözlerini kıstı. Herşey donmuştu.

"Can bana anlatacaksın! Neler oluyor?"
"Bilmen gerekmiyor."
"Yaa. Öle mi?"
"Öle Ela."
Evin kapısına gelmiştik. Tekrar gözlerini kapattı.

Kapı açıktı. İçeri girdik. Annemden sesler geldiğine göre şuan ki zamandaydık.
Bana bakıyordu.
"Koridorun sonundaki oda."
Bir şey demedi. Beni odama götürdü.
"Şöyle getir Can." dedi annem. Can, hafifçe yatağıma koydu beni. Onun kollarından sonra bu yatakta olmayı hiç istemiyordum.
"Rahatladın mı?" dedim sinirle.
"Anlamadım?"
"Kucağında taşıyordun ya."
Gülümsedi. "Serçe parmağımla bile taşıyabilirim."
Annem tatlı bir kahkaha attı. Gülümsemiyordum ama ben.

"Anne, bir dakika müsaade edebilir misin?"
Annem şaşkın bir şekilde bana ve Can'a baktı. Can muzip bir şekilde dudağını büktü.
Annem gülümsedi bu haline ve "Peki kızım." diye çıktı odadan.

"Buradan gittikten sonra ne olacak? Sarp'la aranda ne var? Mosmor bir kan? Neler oluyor Can?"
Saçımı okşadı. "Hiç bir şey." dedi gülümseyerek.
Elini çektim. "Nasıl hiç bir şey?"
Şaşırdı. Zor yutkundu. "Asıl o çocukla senin aranda ne var? Neden gelmiş buraya?"
"Gelmişse gelmiş! Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum."
Anlamamış bir şekilde bana bakıyordu. Kafasını eğdi. "Haklısın."

Bir şey demedim.
O da demedi.
Bir süre öylece durduk.

Turuncu neydi? Neden böyle demişti?
"Mosmor, pislik bir kana sahip Kulaber ailesinin lideri!"
Nasıl bir nefretle söylemişti bunu?

"Sarp seni nerden tanıyor?" dedim.
"Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum!" dedi kafasını kaldırarak. İyice sinirlendim.
"O benim arkadaşım!"
"Arkadaşın olduğuna emin misin?" dedi hemen.

Burnumdan soluyordum.

"Değilse değil! Seni ne ilgilendiriyor."
"Tamam. Benim de onunla olan bağım seni ne ilgilendiriyor."
"Söyle dedim!"
"Sen söyle, bende söylerim."
Kafamı sinirle pencereye çevirdim.

Bir süre daha konuşmadık.

"O yanına 10 cantim bile yaklaşamayacak kadar zararlı Ela. Lütfen, istersen bir daha sana yaklaşmam ama lütfen onunla görüşme."
"Görüşmüyorum zaten."
"Neden gelmiş o zaman?"

Bir şey demedim.

"Neden görüşmeyeceğim?" dedim konuyu değiştirerek.
"Dedim ya zararlı!" Bir an duraksadı."Benden bile!"
Bu dediği karşısında çok utanmıştım.
Sarp bana zarar vermişti evet. Ama Can'ın dediği daha farklı bir zarardı.

Derin bir nefes aldım.
"Nasıl bir zarar bu peki?"
"Orasını boşver. El-"
"Boşveremem Can!!"
"Neden boşveremiyorsun o zaman? Sende bunu söyle bana!" Gözlerimin içine baktı. "Aranızda ne var Ela?!"
"Ya sana-"
"Sanane deme bana! Aranızda ne var?!"
"O benim eski erkek arkadaşım tamam mı?! Ve bana göre ikinizin arasında hiç bir şey olamaz. Şimdi sen söyle bana. Sizin aranızdaki o nefret nedir?!"

Anlamamış ve şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Kafasını salladı ve bir hışımla odamdan çıkıp gitti.

Can!" diye bağırdım.

Sonra kafamı eğip burnumu çekerek; sessizce, "Yine mi gidiyorsun?"
Gözyaşlarıma hakim olamıyordum.
Hıçkıra hıçkıra yorganın altına girdim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimeC.tesi Ekim 31, 2009 12:21 am

13. GEÇMİŞ

Sarp Oğur, sarı çalılıkların olduğu bir arazideydi. Sahile yakın bir yerdi. Güneş tam tepedeydi. Ama çok rahattı. Güneş ona güç veriyordu. İkiside turuncuydu çünkü.

Can Kulaber, dar yolun kenarında arabasını durdurdu. Atlayarak indi ve Sarp'ın karşısına gitti.

Karşı karşıyaydılar. Aralarında 3 metre vardı.
Birbirlerine tiksinerek bakan iki göz, iki insan.

"Nasıl oldu bu?"
Sarp bir kahkaha attı. "N'oldu? Çok şaşırdın değil mi? Bir gün intikam alacağımız aklına gelmedi mi?"
"Ben hepinizi öldürdüm!"
"Bana bunu deme!"
"Siz insanların canına susamıştınız. Onların tüm kanlarını alıp, değiştirip başka mutantlar yaratıyordunuz. Kendiniz gibi cani mutantlar!"
Sarp tekrar güldü. "Biz mutant değiliz! Biz sizin gibi değiliz!"
"Bizim gibi olmadığınız gayet belli oluyor!"
"Evet. Çok belli oluyor. Sizin gibi, senin gibi bir kabileyi yok etmedik."
Can sinirlenmişti.

Gözlerini kıstı. Zihnine giremiyordu. Sarp, izin vermiyordu. Sarp'da Can'ın zihnine giremiyordu.
"Siz bir kabileden daha çok insanı öldürdünüz."
"Öldüren ben miydim? Hayır. Öldüren atalarımdı. Ben kimseyi öldürmedim. Ben bir katil değilim."
"Bu işlerde olduğun kabile önemlidir. Hem sen kaç yıldır böylesin?"
Sarp ne diyeceğini bilemedi. "İ-i-iki haftadır."
Can öyle bir kahkaha attı ki. "İnanamıyorum."
"Ne-ne oldu?" dedi Sarp.
"Ben 117 yaşındayım. Sen tabikide daha kimseyi öldürmemişsindir. 50 yıl sonra görelim bakalım. Sen bir Turuncu'sun, senin o bozuk genetiğin katil olmaya kurulu."
"Biz katil değiliz!"
Artık nefes alışverişlerini duyabiliyorlardı. Göz gözeydiler. Aralarında 5 cm anca vardı.

"Gel!" dedi Can ve Sarp'ın omzuna tutup, gözlerini kıstı.

Başka bir zamandaydılar. Can, eski Turuncu'ların zamanına götürmüştü onu.
"Görüyor musun? Bunlar senin ailen."

İnsanları çıplak bir şekilde sandalyeye oturtmuşlardı, elleri ayakları bağlıydı. Hepsi ağlıyordu, yalvarıyordu, yakarıyordu. Ama o katiller gülüyorlardı.

"Ne oluyor? Ne yapacaklar?"
Can güldü. "İzle."
"Bizi görebiliyorlar mı?"
"Tabikide hayır."

Eğer görseydiler Sarp'ın kendinden olduğunu anlarlardı ve Sarp'ı alıp Can'a savaş açarlardı. Tekrar aynı şeyi yaşamak istemiyordu.

İnsanların vücutlarında yaralar açmaya başladılar. Can herşeyi ezberlemişti. Birazdan çığlıklar başlayacaktı.

Sarp ise meraklı gözlerle izliyordu. Bir ağacın kenarında çömelmişlerdi.

Acı çekmeye, bağırmaya başladılar. Kulakları sağır eden, tırmalayan çığlıklar. Can, nefes nefeseydi. Sanki onun vücuduna bıçak darbeleri geliyordu. Ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Ağlayamazdı ama, vücudunda su yoktu çünkü.

Cıvıl cıvıl kuş sesleri durmuştu. Orman işlemiyordu. Sadece o acı dolu çığlıklar vardı.
Daha sonra balı alıp yaralara sürdüler. Yaralar kapanmaya başladı. Bağırışlar sona ermiyordu ama.
Bazıları bu görevi yaparken bazıları da ileride birşeyler hazırlıyorlardı. Birazdan oluşacak kan gölünü temizleyeceklerdi. Tüm kanları alıp toplayıp değiştirip o insanları kendileri gibi yapacaklardı.

Ama olmadı. İleride otların hışırdayan sesleri gelmeye başlamıştı. Tüm Turuncular gelen sese dikkatlerini verdiler.

Sarı saçlı, gri gözlü bir çocuk çalıların arasında belirdi. Gözlerinde öfke vardı. Hırs vardı. Öldürme isteği vardı!

Sarp, Can'a döndü. "Bu çocuk kim?" dedi ve tekrar izlemeye koyuldu
"Benim!"
Sarp şaşkınlıkla birden Can'a döndü. "Ne?!"
Can ona 2 saniye baktıktan sonra küçüklüğüne döndü.
"Sen sen-" Sarp şaşkındı.
"Evet. 12 yaşında değiştim. Bu da değiştikten 2 ay sonrası."
"İnanamıyorum!"
Can birşey demedi.

Küçük çocuğun etrafını sardılar.
"Ne istiyorsun?"
"Ölünüzü!"
"Sen mi?" diye güldüler.
"Bu insanları neden öldürüyorsunuz?!" diye bağırdı küçük Can.
Siyah uzun saçlı, beyaz tenli bir adam Can'ın boğazından tuttu. "Sen boyunun yetmediği şeylere karışma ufaklık." dedi sessizce.
Can adamın elini tuttu ve ilerideki ağaca fırlattı. Hafif çömeldi ve dönmeye başladı. Hepsinin yüzüne bakıyordu. Ellerini hafif kaldırmıştı.
"Sizden korkmuyorum! Ben Can Kulaber'im! Hepinizi yenebilirim!"
Herkes güldü.
Can'ın arkasındaki biri elini kaldırdı ve yıldırımlar çıkmışken Can aniden dönerek adama şimşek çakması yaşattı. Adam ileri uçtu.

Yüzleri ciddileşti. Bu çocuğun normal olmadığını anladılar. Can'ın üstüne geliyorlardı.
Can birden havaya zıpladı ve indiğinde toprak yerinden oynadı. Büyük kayalar adamların üstüne düştü.
Bir tanesinin boynuna çıktı, aynı zamanda başka birisine alevler fırlatıyordu. Adamın kafasını kopartıp ileri fırlattı.

Sarp büyük bir heyecanla izliyordu. Can ise gözlerini kapatmıştı, görmek istemiyordu.
Can gözlerini açmadan, "Değişirken hiç acı çektin mi?"
Sarp Can'a döndü. "Hayır. Kendiliğinden oldu böyle. Neden? Sen çektin mi yoksa?" dedi, kahkaha attı.
Can acıyla gülümsedi. "Evet. Şu gördüğün çocuk 12 yaşında tüm kaderinin değiştiğini hissetti. Tüm bir genetiğinin bozulduğu her anı hissetti. Her anı acıyla geçti. Ölemiyordu da. Ölmek için çok dua etti. Ama lanet olası ölmüyordu işte." dedi yerdeki bir taşa sinirle vurdu.
Sarp, şaşkınlıkla ona bakıyordu.
Can yerdeki taşlarla ilgileniyordu. "Neden peki? Liderdi çünkü. Liderdi. O kadar çok sordum ki kendime neden ben diye. Ama yok, bir cevap yok. Özel miyim? Evet özelim. Ama ne özelliğim var hala anlamıyorum."
Sarp önüne döndü. "İçinde müthiş bir katil potansiyeli var ondan." dedi ve alaylıca sırıttı.
"Ben katil falan değilim!"
Sarp ayağa kalktı. "Katilsin!"
Can'da kalktı. "Bana bak! Gelip bana katilsin falan deme tamam mı? Sen.. Sen daha hiç bir şeysin, anlıyor musun? Koca bir hiçsin şuan. 117 yılı tek başına geçir de gör o zaman. Yanında kimse olmadan, yaralandığında o endişeyi sana yaşatmayan birisi olmasında gör."
"Ailen?"
"O ailem ama. Ben ailemden başka kimseden "Seni Seviyorum" lafını duymadım biliyor musun? Ve Ela'yı buldum. 5 ay önce buldum." Durdu, Sarp'ın zihnindeki görüntüleri hatırlardı. Ela'ya yaşattıklarını görmüştü. "Ve Ela'yı senin gibi bir pisliğe vermem."
Aralarında birden bir sinir hattı oluştu.
"Ela benim! Bunu o mor beynine sok Can Kulaber! Asıl pislik olan sensin. Mosmor, içinde bir sürü pislik bulunduran bir ucubesin sen. Yanında duramıyorsun bile o baş ağrısından. Ama ben, onu öpebilirim bile!" dedi ve alaylıca güldü.

Can aniden gözlerini kıstı ve biraz önceki sarı arazideydiler.

İkisi birden havaya gittiler ve yere indiklerinde büyük bir gümbürtü koptu. Toprak yerinden kalkmıştı. Can bu sefer gözlerini kullanacaktı. (Can'ın asıl gücü gözleriyle istediğini yaptırabilmesi.)
Sarp etraflarını alevle donattı.
Can öylece durmuş Sarp'a bakıyordu.
Sarp durdu. Can üstüne üstüne gidiyordu. Nefes alamıyordu. Gözlerini kocaman açmış, bakıyordu. Can, Sarp'ı yerde sürüyordu. Sarp bağıramıyordu. Nefes alamıyordu. Kocaman gözlerle bakıyordu sadece.

İleriden 8 kişi geliyordu. Can gözlerini onlara çevirince Sarp derin bir nefes aldı.
İleridekilerden de turuncu ışığı çıkıyordu.
Can tiksinerek burnunu büzüştürdü.

Yaklaştılar. Sarp ayağa kalkmıştı, hepsi onun arkasındaydılar.
Bilal öne çıktı.
"Görüşürüz demiştim Can Kulaber!" dedi ve gülümsedi.
"Sen değil mi? Sen yaptın!"
Gülümsedi. "Evet ben yaptım ve şimdi senin yaptığını sana yapacağım!" dedi, yüzündeki gülümse sönmüştü. Öfke vardı. Kafasıyla işaret verdi. Hepsi yerlerini almışken, Can'ın arkasında büyük bir gümbürtü koptu. Can, kafasını çevirdiğinde ailesinin geldiğini gördü.

Önüne döndü ve Bilal'e "Yalnız olacağımı mı sandın?" diyerek gülümsedi.
Baturay hemen Can'ın yanına geldi.
"Öldüreğim baba! Bu sefer hepsini lime lime edeceğim!"
"Sen-"

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" diye bir kadın sesi yükseldi. Sarp'ın tarafı ikiye ayrıldı.
Aleyna Hazer'di.
Büyük Hazer ailesinin büyük kızları..
Zarifçe yürüyerek ortaya geldi.
Omzunun üstünden Sarp'ın tarafına baktı. Sonra Baturay'a baktı. Son olarak gece mavisi gözleriyle Can'ın gözlerinin içine baktı.
"Ela Saygır!" dedi. Can'ı baştan ayağa süzdü. "Bu kız fazla şey biliyor!"







14. ZAMAN

"Ne?" dedi Can. Şaşırmıştı.
"Ne ne? Lafı fazla uzatmayacağım. Ya hafızasını silersiniz, yada zamanı geri alırsınız."
Kimseden ses çıkmadı. Herkes şaşkındı.
"Aleyna farkındaysan burada önemli bir olay var. Turuncular geri döndü. Sen-"
Aleyna kahkahayla Baturay'ın sözünü kesti. "Sence bizim haberimiz yok muydu Turuncu'ların geldiğinden?"
"Bi bizim haberimiz yokmuş zaten." diye mırıldandı Ertan.
"Sürpriz yapmak istedik canım." dedi alaylıca Eylül.
Bir anda Ertan ve Eylül hızlıca ortaya geldiler.
"Sürpriz öle mi?" dedi Ertan ve ağzından alev çıkardı.
Baturay Ertan'ı, Bilal Eylül'ü tutuyordu. Eylül, Ertan'ın bu hareketine alaylı bir şekilde güldü. Baturay Ertan'ı geri itti. "Ne yapıyorsun? Aleyna Hazer burada! Sakin ol!" dedi sessizce.
Ertan omuz silkerek geri gitti.

"Başka bir çare yok mu?" dedi Can.
"Ne çaresi Can? O sadece bir insan. Bu kadar şeyi kaldırabilir mi sanıyorsun?" dedi Aleyna.
"Anlatabilirim herşeyi."
"A tabi anlat da iyice kötü olsun."
"Ela öyle bir kız değil, anlayacağını düşünüyorum." dedi Sarp.
"Neyi anlayacak he? Kızın şuan ne halde olduğunu biliyor musunuz? Karman çorman bir halde. Psikolojisinin ne kadar bozuk olduğunu tahmin bile edemezsiniz." Can'a döndü. "Ondan uzak duracaksın! "
Aleyna, Sarp'a döndü. "Sen de uzak duracaksın ondan. Hoş, zaten kendisi senden uzak duruyor. Pek bi çaba sarfetmene gerek yok."
Can sessiz sessiz güldü.
"Ben neden uzak duruyormuşum? Ben ona zarar vermem ki!"
"Ben ona verir miyim ki?" diye atıldı Can.
"Hanginiz verip vermediği önemli değil. O kızın psikolojisini bozmaya hakkınız yok sizin. O sadece bir insan. Bunları anlayamaz. Delirir, kafayı yer, anlıyor musunuz?"
"Gizlerim. Yapabilirim. Ben insana daha çok benziyorum. Zarar görmez." dedi Sarp.
"Bak Sarp! Hanginiz daha çok, hanginiz daha az insana benziyorsunuz umrumda değil! İkinizinde hamuru aynı! İkinizde insan değilsiniz! İkiniz de genetiği bozuk! İkinizde anlaşılmaz şeyler var!" Bir süre durdu. Herkese baktı. Sonra Can'a ve Sarp'ın gözlerini içine baktı. "İkinizde ondan uzak duracaksınız! Eğer durmazsanız -"
"Durmazsak?" dedi Can.
"Karşınızda Mehdi Hazer'i bulursun!"

Can şoka uğramıştı. Durum o kadar ciddiydi demek. Mehdi Hazer. Hala inanamıyordu. Mehdi Hazer, Hazer'lerin atasıydı. Ve hiç bir şey ile ilgilenmezdi.
"Mehdi Hazer.. O bu işlerle pek uğraşmaz ama?" dedi Bilal.
"Evet, ama bu olay farklı. Bu insan farklı."
"Nasıl farklı?" diye atıldı Sarp ve Can.
"Hala anlayamadınız mı? O kıza normal bir güç işlenmiyor, zihni okunmuyor, onun kılığına girilmiyor, onun sesi taklit edilemiyor. Beyninde birşey var. Ne olduğunu tam olarak çözemedik. Ama çok değerli bir şey. O şey sayesinde ona zarar gelmiyor."
Kimse ne olduğunu anlamamıştı. Şaşırmışlardı.

Kimseden uzun bir süre ses çıkmadı.

Aleyna Hazer havaya baktı.
"Gitmem gerek. Kararınız nedir?" dedi. Bir Kulaberlere bir de Turunculara baktı.
Can yanındaki Seçil'e döndü. Gözleri kapalıydı. Birden açtı.
"Ne oldu?"
"Zamanı geriye almak daha iyi bir seçim Can. Hafızasını silersek zihnine girmeye çalışacağız ve bu onun çok canını acıtacak."
"Hımm."
"Yapabilirim Can." dedi Ertan.
Can, Ertan'a döndü. Masmavi gözleri ateşle parıldıyordu.
"Kubilay?"
Kubilay kafasını onaylar gibi salladı. Can, Onat'a döndü.
"Ben onun zihnine giremem. Gücüm onu etkilemez biliyorsun. Ancak sen yapabilirsin tüm güçlerini toplayarak. Ve bunu yaparsak acı çekecekmiş. Onun acı çekmesini görmeye dayanacaksan tamam hafızasını silelim."
"Hayır!" dedi Can kesin bir ses tonuyla.
"Bir zarar gelebilirse ben düzeltebilirim ama." dedi Ece.
"Sen onun yanında bile duramıyorsun Miniğim. Bir de zihnine mi girip düzelteceksin?" dedi Can Ece'nin yanağını okşayarak, gülümsüyordu.
Son olarak Defne'ye döndü. "Sen ne diyorsun?"
"Seçil'in gördükleri doğru çıkar, biliyorsun. Ertan'a da güveniyorum. Zamanla oynayalım."

Turuncularda da iş aynıydı.
"Kız özelmiş he." diye güldü Bilal.
"Ne yapacağız Bilal?"
"Bence bu kızı dönüştürmemiz lazım. Düşünsenize ne kadar gücü olurdu acaba?"
"Aklından sakın böyle bir şey geçirme!" diye atladı Can.
"Böyle bir şey kesinlikle olmayacak Bilal!" dedi Aleyna.
Bilal bir şey demedi, kendi etraflarını yıldırımla sardı, böylece kimse onları duyamayacaktı. Diğerlerine döndü.
"Zihnine girilmiyorsa hafızasını silemeyiz. Çok zor olur." dedi Merve.
"Evet. Ona da çok zarar verir." dedi Aslı.
Ahmet konuşmakta zorlanıyordu. İşaret parmağını hafif kaldırdı. "Beynini görmeyi o kadar istiyorum ki!" dedi sessizce. Ahmet parmağıyla kesebiliyordu. Özellikle alından kesip beyninin nasıl çalıştığını öğrenme de bayağı bir iyiydi.
Bilal sinsice güldü. Sarp Ahmet'in üzerine atıldı. "Ne diyorsun be sen?" Ahmet'in boğazını sıkıyordu.
Bilal Sarp'ı çekti.
"Sakın Ahmet sakın! Yemin ederim ailem demem yakarım!"
"Bir kız için aileni sattığına inanamıyorum."
"Ahmet, bak doğru düzgün konuş. O kız yakında bu aileden olacak."
"Ailemize girdiğinde kim bilir neler yapar." diye mırıldandı.
"Lan -"
"Tamam Sarp tamam. Sakin ol."
"En mantıklısı zamanı geriye almak. Eylül yapabilir misin?" dedi Bilal.
"Tabiki." dedi gülerek.
"Tamam o zaman."
Yıldırımları kaldırdı.

"Evet kararınız nedir?"
Can ilk önce konuştu. "Zamanı geriye alalım diyoruz."
Aleyna kafasını salladı. "Peki." Sarp'lara döndü.
"Bizde zamanı geri almayı daha uygun gördük." dedi ve Can'a baktı.

"Ertan! Eylül! Gelin ortaya!"
Ertan hızlıca geldi. "Onu neden çağırıyorsun?" dedi kızgın ve şaşırmış bir ses tonuyla.
"İkiniz güçlerinizi birleştireceksiniz!"
Aynı anda "Hayır!" diye bağırdılar.
Aleyna sakindi. "Hadi bakalım elleri birleştirin."
"Tek başıma yapabilirim Aleyna Hazer! Ona gerek yok!"
Aleyna hızlıca yanına geldi.
"Güçlerimi birleştirip yapabilirim." dedi sessizce ve masumca.
"Tabi, tüm zamanı yak sonra değil mi?"
Ertan kafasını eğdi. Eylül'ün yüzünde alaylı bir gülümseme vardı.
"Haydi ellerinizi birleştirin."
Ertan'ın ağzından buharlar çıkıyordu.
"Pislik!" dedi Eylül kollarını sıvarken.
"Sürtük!"
Eylül ağzını açmıştı ki. "Çok üzgünüm ama laf atışmanıza ayıracak vaktimiz yok. Bir daha ki sefere inşallah." dedi Aleyna hüzünle bir sesle. Birden ciddileşti. "Hadi! Oyalamayın beni!" dedi. Hazer Soyu ses tonuyla konuşmuştu.

Ellerini birleştirip havaya kaldırılar. Kollarını yapıştırdılar. Turuncu-mor bir ışık çıkmaya başladı. Gözlerini kıstılar. Can ve Sarp'da ellerini birleştirdi.
Devasa büyüklükte bir Turuncu-Mor ışığı herkesi kapladı.

Zaman değişiyordu. Geri sarılıyordu.Ela'nın Can'ı ilk gördüğü zamanın sabahına. Herşeye baştan başlanılacaktı. Kolay değildi belki ama zorundaydılar.
Herşey aşkları içindi!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ayLax
Kurt
ayLax


Mesaj Sayısı : 590
Vampir Gücü : 743
Rep Puanı : 4
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 29
Nerden : Malatya

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimeC.tesi Ekim 31, 2009 5:56 pm

hadii hadiii hadiiiii kalpp kalpp kalpp
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePaz Kas. 01, 2009 5:37 am

15.MÜDÜRE VE AİLESİ


Anlayamıyordum.
Kafamın içi allak bullaktı. Durmadan dönmüş gibiydim.
Bir durgunluk vardı üstümde. Bir de baş ağrım.

"Kahvaltı hazır Ela!"
"Geliyorum."

Mis gibi ekmek kokuyordu.

"Günaydın."
"Günaydın canım."
Yanına gidip öptüm.

"Nasılsın?" dedi ben sofraya otururken.
"Ih pek iyi değilim. Başım ağrıyor. Aslında tam bir ağrı da değil. Ne bileyim bir şey var kafamda."
"Nasıl yani bebeğim?"
"Bilmiyorum işte."
O sırada küçük kardeşim Ayça gözlerini oğuşturarak geldi. Saçı birbirine karışmıştı. Çok şekerdi.

"Ne oluyor ya?" dedi uykulu sesiyle.
Güldüm.
Annem yere eğilerek sarıldı. "Benim minik bebeğim uyanmış mı?"
"Sayenizde."
"Bak bak bak."
Annemin kollarından ayrılıp masaya oturdu.
"Bu ekmek kokusu uyandırmış olmasın seni küçük hanım?" dedi annem.
"Imm olabilir." dedi gözlerini kocaman açarak.
Gülümsedim.
"Şu saçlarını bi düzeltseydin bari."
Bana baktı. "Sen git bi kendine bak."
Saçlarıma dokundum. "Ne var ya? Düzeltmiştim biraz."
"Süsten hiç anlamıyorsun abla." dedi kocaman salamı tek lokmada ağzına atarken.
Gülümsedim, tabağıma döndüm.
Annem de oturdu.
Kahvaltı boyunca pek konuşmadım. Başım çok ağrıyordu. Dün yaptığım şeyleri düşündüm. Okula gitmiştim, geldiğimde yemek yiyip ders çalışmıştım ve yaklaşık 120 sayfa kitap okumuştum. Ondan olmuştu herhalde. Ama elimde değildi Jean-Christophe Grangé'i çok seviyordum ve Kızıl Nehirler de enfes bir kitaptı.

Kafamı kaldırıp, duvardaki saate baktım. 11:30'du. 1 saat sonra ders başlayacaktı. Hazırlanmak için masadan kalktım.
"Nereye?"
Anneme döndüm. "Hazırlanacağım. Okul saatim yaklaşıyor."
"Bir şey yemeden mi gideceksin?" dedi tabağıma bakarak.
Ben de baktım. Hiç bir şey yememiştim. İştahım yoktu.
"Iı pek iştahım yok. Okulda Cansu'yla birşeyler atıştırırım." dedim ve odama yöneldim.
Odama gittiğimde telefonuma baktım. Cansu mesaj atmıştı.
BUGÜN ERKEN ÇIKALIM DİYORUM, demişti.
TAMAM CANIM, dedim.
Cansu en yakın arkadaşımdı. Ama böbrek hastasıydı. Bazen okula gelemiyordu. Dün de gelmemişti. Gelmediği zamanlar da genelde İpek ve Derya ile takılırdım. Onlarla da yakındım ama Cansu'yla ilkokuldan beri birlikte olduğum için çok farklıydı.

Dolabımı açıp okul formalarını çıkardım. Beyaz gömlek, gri süveter ve krem pantolonumu giydim. Okulum özel olduğu için spor tarzıydı formalarımız, diğer okullar gibi resmi değildik. Bu yüzden bu okulu istemiştim. Zaten Alaçatı'da normal bir lise yoktu. Bir tane meslek lisesi vardı. Bir de bu özel okul.

Telefonum öttü. Cansu'ydu sanırım.
Ama değildi..
İSTEDİĞİN OLDU.
Sarp'tı.
Derin bir nefes aldım.
NEYMİŞ İSTEDİĞİM?, dedim.

Ne istiyordu benden bu çocuk? Yeterince acı çektirmemiş miydi?

Eskiden Cansu, ben ve Selen çok yakın arkadaştık. Selen'le de ilkokuldan beri arkadaştık. Daha sonra Sarp benle birlikte olmak istedi. Okulun en popüler çocuğuydu ve benimle ilgileniyordu. Selen buna hep karşı gelmişti. Bir bildiği vardır diye Sarp'tan uzak durdum 1-2 hafta. Ama daha sonra dayanamayıp kabul ettim. Çok tatlı geliyordu gözüme. Hiç bir kusuru yoktu. Herşeyi öyle uyumluydu ki.

Selen kabul ettiğimi duyunca çıldırdı. Neden böyle yapıyordu anlamıyordum. İpek kıskanabileceğini söylemişti ama Cansu da ben de yakıştıramadık. Ama içimden bir ses olabileceğini de söylüyordu. İpek bunun normal olabildiğini söylemişti. Selen çok hoş bir kızdı ve okuldaki çoğu erkek onun peşindeydi. E Sarp'ta okulun en popüler erkeği olunca onunla ilgilenmesini bekliyor olabilirdi. Ben yine de kabul etmedim. Selen benim en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Başka bir bildiği olmalıydı.
Ama bir bildiği falan yoktu! Yoktu işte! Benim sevgilime aşıktı! Onunla mesajlaşıyor, telefonda konuşuyor, Ela'ya söylersen senden ayrılması için herşeyi yaparım diyordu. Sarp'ta daha sonra aşık olmuştu. Onları birlikte öpüşürken görmüştüm. O ağlamalarım, o bağırışlarım..
Telefonumun zil sesiyle kendime geldim. Yine ağlıyordum. Hızlıca gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek telefona baktım. Cansu'ydu.
"Efendim."
"Hadi. Çıktım ben."
"Tamam." dedim ve kapattım hemen.
Sarp'tan cevap gelmemişti. Mesajına cevap yazan da kabahatti zaten.
Neden duramıyordum anlamıyordum. Neden mesaj attığında kalbim hızlıca çarpıyordu? Neden illa cevap atıyordum?

Evden aceleyle çıktım. Cansu'yla buluşup okula doğru yol aldık. Yol boyunca pek konuşmadık.
"Neyin var canım?" dedi masumca.
Birden döndüm. "Iı hiç. Ne olacak ki?"
"Bilmem. Durgunsun."
"Başım biraz ağrıyor ondandır."
"Aa neden ki?"
"Dün yaklaşık 120 sayfa kitap okuyunca böyle oluyor." diye sırıttım.
"Ay Allahım!" diyerek güldü.

Okula gittiğimizde Melis hemen önümüze atladı.
"Kızlaar!" dedi o çatlak ses tonuyla.
"Ne var Melis?" dedi Cansu.
"Okula yeni müdüre atanmış."
"Sen buna seviniyorsun öyle mi?" dedim alaylıca gülerek.
"Evet. Yani aslında hayır. Ama çocukları süper!" dedi gülerek ve bizi biraz ileri çekti.

7 kişilerdi. 4 erkek, 3 kız. Çardakta oturuyorlardı öyle. 2 tane erkek iriydi. Büyük olmalıydılar. Diğer 2si ise benim yaşlarımdaydı. Kızlardan birisi ufaktı, yeni başlıyor olmalıydı. Birisi benden büyük görünüyordu. Diğeri de benim yaşıtım gibiydi.

"Bunların hepsini o kadın mı doğurmuş?" dedi Cansu şaşkınlıkla.
"Yok sadece şu elinde kağıt kalem olan öz çocuğuymuş. Diğerleri ise evlatlıkmış."
"Hımm."
Ben bir şey demiyordum. İlginç görünüyorlardı ama ilgilenmiyordum. Başka bir tarafa döndüm.
"Aslında 5 erkekler. Bir tanesi az önce kafeteryaya gitti. Şey.. bakışları çok ürkütücü.. Böyle ne bileyim, insanı öldürecekmiş gibi bakıyor." dedi alnını kırıştırarak.
Gözümün ucuyla ona bakıyordum.
Cansu ise tek kaşını kaldırmış bi şekilde inanamıyormuşcasına bakıyordu. Bu haline gülümsedim.

Çantamı tek kolumdan çıkardım. Geometri test kitabımı çıkarıyordum ki,
"İşte! Bu da diğeri." dedi Melis ve kafasını başka tarafa çevirdi. "Lütfen bakmasın!"

Hafif sarışın, gözleri farklı bir çocuktu. Tam çözememiştim göz rengini. Uzundu, kaslıydı. Yaşı hakkında bir fikrim yoktu. Benden büyük gösteriyordu ama aynı zamanda yaşıtım gibi gösteriyordu.
Birden bana döndü. Gözleriyle karşılaştım. Yılan grisi gözleriyle! Bu gözlerle nerede karşılaştım bilmiyordum ama tanıdık geliyordu. Ve bakışları.. İçime, gözlerimin derinliğine iniyordu sanki.








16. EMİR


Sıradaydık. Sarı düz saçlı, yeşil gözlü bir kadın çıktı kapının önündeki kürsüye.
Mikrofunu kendine uygun bir şekilde düzeltti ve kendinden emin bir ses tonuyla,

"Merhaba gençler." dedi gülümseyerek. Bu gülümseme çok tanıdık gelmişti. Sanki daha önce görmüşüm de etkilenmişim gibi. Bugün fazlasıyla dejavu yaşıyordum.

"Ben yeni okul müdüreniz Leyla Kulaber. Bundan sonra birlikte olacağız. Her türlü konuda bana danışabilirsiniz. Ve emin olun halledilmeyecek sorun yoktur, hepsini birlikte halledebiliriz." dedi gülümsemesi hala dudaklarındaydı. Biraz durdu. "Evet. Hadi sınıflara!" dedi ve eliyle kapıyı gösterdi, o kadar güzel gülümsüyordu ki!

Dağıldık. Sınıfa çıktık hemen Cansu'yla. Pencere kenarındaki sıramıza oturduk. Ders Kimya'ydı. Defteri çıkarıp son işlediğimiz konuya baktım. 'Mol Kavramının Hesaplanması'nı işleyecektik bugün. Defterimi kapatıp, dirseğimi masaya, elimi yüzüme koyup Cansu'ya bakmaya başladım.

"Ne bakıyorsun?" dedi güldü.
"Bakamaz mıyım?" dedim gülerek.
"Aman bakma bu çirkinliğe, nazar değdirirsin sonra."
"Uff deme şöyle." dedim ve diğer elimle omzuna hafifçe vurdum. Omuz silkti, defterinin telleriyle ilgileniyordu.

Kafamı kapıya çevirdim. Melih, Tolga, Sinan girdiler içeri. Melih bana bakarak gülümsedi. Ben de ona anlamamış bir şekilde gülümsedim. Derste de beni izlerken bir kaç kere görmüştüm. Bunalmış bir şekilde derin bir nefes aldım.

Diğerleri de içeri girdi. Tamdık. Öğretmenin gelmesi kalmıştı bi.

O sırada o garip-bakışlı çocukla, siyah, uzun, hafif dalgalı saçlı kız kardeşi girdi. Kız bir şey anlatıyordu fısıltıyla. Çocuk ise kıza bakmıyordu, kafası yere eğikti. Kaldırdığında yüzünde yine o acı ifadesi vardı.

Bakışları bana döndü. Elimi indirdim, kafamı defterime eğdim. Yanımızdan geçiyordu, kafamı hafif kaldırıp baktığımda hala bana bakıyordu. O insanın içine girebilen gözleriyle, o gri, yılan grisi, daha önce mutlaka bir yerde gördüğüm gözleriyle, o hem acı çeken hem ürkek hem de güçlü gözleriyle. Bakışlarında hem yenilgi hem de güven vardı. Hem korkuyordu hem de atılmak istiyordu. Anlaşılmaz anlamlar barındırıyordu gözleri.. Bizim yan sıramızın en arka sırasına oturdular. Hala bana bakıyordu, dudakları sımsıkıydı. Gözlerini kısmıştı. Nefes aldığını sanmıyordum.

Bir elin koluma vurmasıyla kendime geldim.

"Ne yapıyorsun sen?" dedi Cansu. Can'a ve sonra da bana baktı.

Cansu'ya baktım ve hemen önüme döndüm. Arkamı dönmüş, yasakkelime* bir şekilde Can'a bakıyordum. Yanaklarımın yandığını hissediyordum. Sarp ile 2 kız ve 1 erkek arkadaşı daha sınıfa girdi. Ardından Sema hoca girdi derse.
İlk önce tüm sınıfa baktı. Yoklamayı aldı.

"Sınıfımızda yeniler var." dedi gülümseyerek. "Leyla Hanım'ın iki çocuğunun burada olduğunu görüyorum." dedi, onlara bakıyordu.

Herkes onlara döndü. Ben ise önüme dönük, gözümün ucuyla bakıyordum. Eğer gözleriyle karşılaşırsam kendimi kaptırmaktan korkuyordum. Yiyecekmiş gibi baktığımdan emindim. Ama kendime engel olamıyordum, gözleri.. gözleri.. gözlerindeki sırrı çözmeyi çok istiyordum..

İlk önce kız olan ayağa kalktı. "Seçil ben." dedi gülümseyerek. Tatlı bir kıza benziyordu.

Yanındakine dikkatlice baktı. O da ayağa kalktı. "Can Kulaber." dedi.

Kulaklarımın zonkladığını, patlayacak gibi olduğunu hissedebiliyordum. Hayatımda böyle bir ton duymadığıma yemin edebilirdim. Ne kalın ne ince ne de orta bir tondu! Ne korkak ne havalı ne normal bir tondu! Çok.. çok.. çok ama çok farklıydı. Öyle bir demişti ki herkes gözlerini kocaman açarak bakmıştı. Bir imparator adı der gibi söylemişti. Bir lider adı gibi..

Daha sonra diğerlerine döndü Sema hoca. Ama ilgilenmedim. Sadece bir kızın adının Aslı olduğunu duydum.

O sesi tekrar duymak istiyordum, o gözlerin içine tekrar bakmak istiyordum. Ama yapamıyordum. Yanaklarımın hala yandığını hissedebiliyordum. Kulaklarım, gözlerim, dudaklarım, burnum, ellerim, kollarım, kalbim(!), tüm hücrelerimin cayır cayır yandığını hissedebiliyordum. Gözlerindeki gizemi çözmek için can atıyordum. İlk defa bir erkek ilk görüşte bu kadar etkilemişti beni. Ve şuna emindim; o normal bir erkek değildi!

Derse kendimi veremedim. Kafam o kadar dağınıktı ki. Cansu dönüp dönüp bana bakıyordu. Zil çalınca yüzüme, saçlarımı uçuracak bir rüzgar çarptı. Can aniden sınıftan çıkmıştı. Arkasından Seçil'de koşarak çıktı.

"Can! Öyle demek istemedim! Dur!" diye bağırdı.

Herkes öylece kalmıştı. Sarp'a baktım gizlice. Bana bakmıyordu. Diğerleri gibi şaşkın değillerdi onlar.
Bugün hiç "Konuşabilir miyiz?" dememişti. O mesajın anlamını merak ediyordum.

"Ela! Elaa?!"
"Heh." dedim ve aniden döndüm Cansu'ya.
"İyi misin sen ya?"
"E-evet."
"Hiç konuşmadın derste. Sen bu derste aktifsindir. Bi gariptin."
"Başım.. başım çok ağrıyor da."

Melis önümüzdeki boşalan sıraya geldi birden.
"Kızlar benden söylemesi bu Seçil ile Can arasında başka bir şeyler var."
"Saçmalama ya. Kardeş onlar." dedi arkamızda oturan İpek.
"Kızım öz kardeş değiller ki. Olabilir yani. Yaşak aşk hesabı." dedi ve kıkırdadı.
Kötü kötü bakıyordum. Ama haklı olabilirdi.
"Ya kızlar. Ders boyunca konuşup durdular. Tartışıyorlardı sanırım." Elinin tersini alnına koydu. "Ah şu gençlerin içindeki alev alev yanan aşk!" dedi.

Kafamı sinirle pencereye çevirdim.
Başım patlayacaktı sanki. Kendimi bıraksam fışkıracak gibiydi.
Haklıydı! Evet evet haklıydı. Aralarında kesinlikle bir şey vardı. Tartışıyorlardı. Can bu yüzden aniden gitti sınıftan. Kız da bu yüzden öyle bağırdı. Çok yakın duruyorlardı zaten.

Gizemli iki aşık. Heh. Süper ya!

Bir an durdum.

Bananeydi ki! Aşıklarsa aşıklar. Kendi sorunları. Ailesi öğrenirse görürlerdi günlerini onlar. Birden iğrendim ikisinden de. Nasıl yapmışlardı böyle birşey?
Beynimin içinde bir ses bağırıverdi." Sanane Ela!"
Doğru, dedim. Banane ki. Alaylıca gülümsedim. Önüme döndüm. Bu derste Kimya'ydı. Sema Hoca göründü kapıdan. Can ve Seçil'de arkalarından girdi. Hiç bakmadım. Ama Can'ın bana baktığını görebilmiştim. Neden bakıyordu ki? Sevgilisi varken. Yoksa o da mı diğerleri gibiydi?

Birden iğrenerek ona baktım. Tahtaya bakıyordu ama ben ona baktığımda bakışları hemen bana döndü.

Hayat durmuştu sanki. O insanın canını verebileceği bakışlarla karşılaşmıştım tekrar. Mutluluk kapladı içimi. Gülümsedim kayıtsızca. Ama onun dudaklarında bir belirti göremedim. İçime bakmak istiyordu ama zorlanıyor gibi bir hali vardı. Alnını kırıştırmış, dudaklarını sımsıkı kapatmıştı. Gözlerinde parıldayan ışığı söndürememişti ama. Bu sinirli hali bile o pırıltıyı yok edemiyordu. Hayır hayır, bu bakışlarda normal bir ifade yoktu. Kesinlikle normal bi erkek değildi!

"Ela?"
Birden Sema Hoca'ya çevirdim kafamı. "Hocam!"
Tahtadaki soruya gösterdi kafasıyla. Soruya baktım bende.

3,01.1022 tane X(OH)2 3,7 gram olduğuna göre X in atom ağırlığı kaçtır ? (O=16 H=1)

Öylece kalmıştım. Ayağa kalktım.
"Iı hocam ben yapmasam?" dedim utanarak ve kafamı yere eğdim.
"Peki Ela. Sende bir durgunluk var bugün ama, diğer derslerde aktif olduğun için birşey demiyorum." dedi hafif kızgın bir ses tonuyla.
"Teşekkür ederim hocam." dedim. Kafam hala yere doğruydu.

Yerime oturduğumda tüm vücudum titriyordu. Ama aynı zamanda yanıyordum da. Utançtan.. Öyle utanmıştım ki. Yüzüm kıpkırmızıydı. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi.

Zil çalınca hemen lavaboya koştum. Cansu, İpek, Melis ve Derya'da arkamdan gelmişlerdi. Lavaboya elllerimi dayamış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.

O sırada okulda daha önce hiç görmediğim bir kız geldi ve dikkatli bir şekilde bana bakmaya başladı. Kafamı ona çevirdiğimde donup kaldım. Yılan grisi gözler.. Kendinden emin ve bir o şekilde ürkek bakışlar. Derin bir nefes aldım.
"İyi misin?" dedi. Tek kelimeyle mükemmel bir ses tonuydu bu!
"E-evet."

Birden gitti. Arkasından kapıya döndüm.
Kızlardan da ses çıkmıyordu. Hepimiz kalakalmıştık.


Derslerde başım hep yerdeydi. Bahçeye de çıkmadım hiç. Kimseye bakmadım. Öyle utanıyordum ki. Bir soruyu bilememiştim, bu herkesin başına gelebilirdi ama utanıyordum işte, nedensiz bir şekilde utanıyordum.

Son dersin zili çaldığında Cansu'yla çantalarımızı alıp çıktık. İkimiz de konuşmuyorduk.
Sessizliği bozan O oldu.
"Ben kantine uğrayıp geliyorum. Bir şey istiyor musun?"
"Hayır." dedim sessizce. "Bekliyorum seni kapıda."
"Tamam." dedi ve hızlıca gitti.
Bende kapıya yöneldim. O sırada tam olarak ısısını anlayamadığım bir el, kolumu çekmeye başladı. Bakışlarım beni çeken kişiye döndüğünde gördüklerim herşeyimi unutmama neden oldu. Can'dı bu!

Okulun yan tarafına götürdü beni. Duvara yapıştırdı beni hafifçe ama bir o kadar da sert bir şekilde. Sol elini; yüzümün yanına, duvara koydu.
"Bu akşam kesinlikle yürüyüşe çıkmayacaksın!" dedi emir verir gibi. Ama aynı zamanda birşey rica eder gibiydi.

Kokusu geldi burnuma. Derin bir nefes aldım. Tüm kokuların birleştiği, bayıltıcı bir kokuydu bu. Hem çok keskin hem de hissedilemeyecek bir kokuydu.

"Sen-"
"Sakın bu gece yürüyüşe çıkma! Tamam mı?"
"Ne-neden?"
"Çıkma dedim o kadar! Söz ver bana!"
O kadar kararlı konuşuyordu ki.
"Bu gece yürüyüşe çıkacağımı nerden bili-"
"Biliyorum! Bana söz ver!"
Şaşkın bir şekilde nefes alıp verdim.
Kapıya baktı. Bana döndü.
"Hadi. Gitmem gerek. Sözünü duymak istiyorum!"
"Pekala. Söz. Bu akşam dışarı çıkmayacağım."
Gülümsedi. "Sana inanıyorum." dedi ve hızlıca gitti.

Gülümsemesiyle, o emir dolu ses tonuyla ve o bayıltıcı kokusunun verdiği etkiyle şaşkınca duvarın dibine çöktüm..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePaz Kas. 01, 2009 4:35 pm

17. KAZA

Can Kulaber, kardeşlerinin içinde olduğu karavan tipi arabasının şoför koltuğuna geçti hemen. Nefes nefeseydi.
"Ne oldu?" dedi yan koltukta oturan Kubilay.
"Tamam, uyarıyı yaptım. Söz verdi." dedi Can gözünü yoldan ayırmadan.

Ece, arkada Defne'nin dizlerinde yatıyordu. Bugün onun için çok zordu. Diğerleri az da olsa dayanabiliyordu. Ama o daha çok küçüktü, gücü yetmiyordu. Babası özel bir ilaç yapmıştı, okula gitmeden önce onu kendine enjekte etmişti. Böyle dayanabiliyordu.

"Acı azalıyor mu canım?" dedi Defne, Ece'nin saçlarını okşarken.
"Evet. Yavaş yavaş azaldığını hissedebiliyorum." Eli alnındaydı. "Off durmadan kustum bugün."
"Geçecek canım.. Umarım zaman geçtikçe alışabilirsin." dedi Seçil.
"Hiç sanmıyorum." dedi Ece.
Seçil ve Defne zorlukla gülümsedi.

Batuhan gözlerini kapatmış, kağıt kalem ellerinde, gücünün gelmesini bekliyordu. İçindeki duygu çok yoğun olduğu zamanlar gücü gelebiliyordu.

Leyla okulda kalmıştı, işleri vardı. İlk gün onun için de zorlu geçmişti. Bir sürü dosya arasında boğulup kalmıştı.

Eve yaklaşmışken Kubilay birden durdurdu arabayı. İlk önce Can'a daha sonra arkadaki kardeşlerine baktı.

"Antrenmana ne dersiniz?" dedi gülümseyerek. "Ece için de iyi olur değil mi junior cadı?"
Ece birden ayaklandı. "Evet evet." dedi gülerek.
"Tamam o zaman inelim hadi." dedi Can. Hepsi indiler.

Ormanın içine doğru yürüdüler.

Defne birden Can'ın kollarını yapraklarla doladı. Can Defne'ye döndü yavaşça. Alaylıca bi biçimde baktı, birden kollarını açıp yapraklardan kurtuldu ve yukarı doğru arkasında ateşle uçtu. Kubilay Ece'ye ilgileniyordu. Görünmez bir çember etrafında geziniyorlardı. Yıldırımı fırlatmışken Ece yukarı zıpladı. Kubilay kahkahalarla güldü.
"Süpersin bebeğim."
"Biliyorum." dedi Ece bir ağacın dalından.

Ertan ve Onat, Seçil'le uğraşıyorlardı. Seçil Ertan'a dokunacakken Ertan ortadan kayboldu.
"Off Ertan." dedi Seçil bıkmış bir şekilde.
Ertan'ın kahkahası duyuldu.
Seçil birden Onat'a döndü. Birbirlerine bakıp sinsi sinsi gülümsüyorlardı. Seçil Onat'ın üstüne yürümeye başladı. Onat kahkaha atmaya başladı ve Seçil'in zihnine "Ben burada yokum. Beni göremiyorsun." demeye başladı. Seçil'in gözlerinden yavaş yavaş kaydı.
"Nerdesin?!" diye bağırdı Seçil.
Birden gözlerini kapattı. Açtığında gece görüşü vardı.
Kötü bir kahkaha attı. "Seni görebiliyorum biricik kardeşim!"
"Oov olamaz!" dei Onat acıyla ve koşmaya başladı.
"Kaçamayacaksın!" dedi Seçil ve müthiş bir zıplamayla Onat'ın üstüne atıldı. Onat zihinden çökertmeye çalışıyordu. Gücünü almaya çalışıyordu. Seçil en sonunda yere eğildi.
"Tamam senle uğraşmıyorum." dedi nefes nefese.
Onat gülmeye başladı. Seçil dayanamayıp sağ gözüne yumruk attı. Onat geriye doğru sendeledi.
"İyi oldu!" dedi Seçil sinirle ve arkasını dönüp gitti.
"Ne güç var sende ya?" dedi Seçil'in arkasından. "Ahh gözüm yaa gözüm!"

Seçil Can'ı aradı. Defne'yle dövüşüyorlardı. Daha doğrusu Defne üzerinde durmadan çalışıyordu. Can Seçil hariç diğer kardeşlerine karşı güçlerini asla kullanmazdı.
Seçil de yanlarına gitti.
"Dövüşelim mi?" dedi Can'a.
Ertan yanlarına geldi birden. "Süper olur." dedi gülümseyerek.
"Sen burda mıydın?" dedi ve karnına bir tekme savurdu.
Ertan acıyla eğildi. "Ne yapıyosun sen ya?" dedi zorlukla.
"Geçer geçer." dedi Seçil gülerek.

Defne'ye "Sen Ertan'ı al, ben de Can'la ilgileneyim. Bakayım paslanmış mı?"
"Ah kim ben mi paslanacağım?" dedi Can. Seçil üzerine gidiyordu, geri geri gidiyordu o da.
"Seni bir buz hanesine çevirmek için sabırsızlanıyorum canım kardeşim."
"Hadi çevir o zaman." dedi Can gülerek.
Seçil elini tam kaldırmışken Can elini tuttu ve Seçil'i yere yatırdı. Boğazını sıktı. Seçil lastik gibi bacaklarıyla Can'ın karnına tekme attı ve ayağa kalktı. Can durmadan gözden kayboluyordu.
"Çık şuraya!" diye bağırdı.
"Tamam."
Can karşısındaydı. Ama çoğalıyordu, bir sürü Can sarmıştı etrafını. Ve hepsi şimdi Seçil olmuştu. Aynı zamanda Can Seçil'in beynine baskı yapıyordu gözleriyle. Seçil zor dayanıyordu. Karşısındakiler kendisiydi. Birden gözlerini kapattı. Saldırmaya başladı. Gözleri kapalı bir şekilde etrafındaki Seçil'lere tekmeler, yumruklar atmaya başladı. Can kendi haline döndü. Bir ağacın dalına çıkıp izlemeye başladı. Bunu istiyordu işte. Şuan kardeşi daha da güçleniyordu. Her dövüştüklerinde böyle yapardı. Bu da Seçil'i her dövüşte daha da yenilmez yapardı.

Defne ve Ertan'a döndü. Defne sarmaşıkla dolayacakken Ertan ya gözden kayboluyordu ya da ateşle yakıyordu dalları. Defne sinir olmuştu, halinden belliydi.

Onat ve Kubilay ise Ece ile uğraşıyorlardı. Kızı sinir etmişlerdi, gülüp duruyorlardı. Ece ise onlara saldırıyordu.

Arkasını döndü. Batuhan oradaydı. Birden ağaçtan atlayarak Onun yanına gitmeye başladı. Bir kütüğe oturmuş, resim yapıyordu. Gözbebekleri yoktu. Transta olduğunu anladı Can. Yanına oturdu. Resime baktı. Kaldırım çizmişti. Şimdi de dükkanlar çiziyordu. Tam olarak anlayamadı ne çizdiğini, böyleyken anlaşılmazdı zaten, transtan çıktıktan sonra resimler sihirli bir şekilde değişiyordu.

Batuhan birden ona döndü. Can yerimden hafif hopladı. Korkmuştu. Batuhan gözbebeksiz gözleriyle onu süzdü. Hırladı. Ve kağıta döndü. Can'ı çizmeye başladı.


Eve geldiklerinde Leyla evdeydi. Baturay yoktu ama. Laboratuarında kalacaktı bu gece.

"Antrenmanda mıydınız?" dedi Leyla mutfak tezgahında birşeylerle uğraşırken. Arkasını dönmemişti, seslerinden geldiklerini anlamıştı.
"Evet anne." dedi Kubilay. Kafasını yana çevirdiğinde Duygu'yu gördü.
"Hoşgeldiniz!" diye atıldı Duygu önlerine. Ece'yi öptü.
Kubilay sessizce, "İyi ki geldik." dedi gülümseyerek.
"Ne zaman geldin?" dedi Defne.
"Imm fazla olmadı."

Ertan, Onat ve Can odalarına çıktı. Kubilay ise üstünü değiştirip aşağı indi. Defne, Seçil, Ece, Leyle Duygu'yla bahçede konuşuyorlardı.
Kubilay yanlarına gittiğinde onu kovdular.
"Ben geldim!" dedi Kubilay hemen Duygu'nun yanına bir sandalye çekti.
"Senin ne işin var burada ağabey?"
"Nasıl ne işim var junior cadı? Benim de bahçem değil mi?"
"Biz kadınlar konuşuyoruz. Hadi sen git diğerlerinin yanına." dedi Leyla Kubilay'ı iterek.
"Ya ne konuşması ya? Ben de konuşabilirim."
"Kubii! Hadi diyoruz git diyoruz kaybol diyoruz!" dedi sertçe.
"Allah allah." dedi Kubilay Seçil'e esprili bir şekilde. Duygu konuşmuyordu. O da hoşlanıyordu Kubilay'dan ve yanında kalmasını herşeyden çok istiyordu. Derin bir nefes alarak kafasına yan tarafa çevirdi. Onlara bakmıyordu.
"Peki peki gidiyorum." dedi Kubilay sandalyeden kalkarken. "Ne konuşmanız varmış yaa!"
"Fazla konuşma!"dedi Seçil.
Kubilay Seçil'e işaret parmağını sallayıp sessizce, "Sen göreceksin!" deyip gitti.

Hava karardığında Can Ela'yı gözetlemeye gitti. Yürüyüşe çıkmasını engelleyecekti. Gerek de kalmadı. Ela odasında edebiyat sınavına çalışıyordu. Tüm akşam dışarı çıkmadı. Ve gece yatalta biraz oyalanarak birşeyler düşünerek uykuya daldı.

Sabah olduğunda Leyla'yla birlikte erkenden gittiler hepsi. Baturay'da geliyordu bu sefer. Okula bakmak istemişti. Can kullanıyordu arabayı. Ama oldukça dalgındı.
Seçil gözlerini kapatmış, birşeyler görüyordu. Baturay ise Ece'ye ilacını veriyordu.

Okula yaklaşmışlardı. Seçil birden açtı gözlerini. Hemen ön tarafa giderek, "Can dikkatli ol."
"Neden?" dedi gözlerini yoldan ayırmadan
"Boşver. Sen dikkatli ol."
"Söyle! Ne oldu? Ne gördün?" dedi Seçil'e dönerek.
Seçil kafasını eğdi. Birşey demedi.
"Söyle şunu Seçil!" dedi Can. Yola bakmıyordu.
"Sen birine çarpıyordun. E-"

Birden fren sesi geldi. Herkes yola baktı ve gördükleri şey mor kanlarının donmasına neden oldu. Can birine çarpmıştı. Hemen aşağı indi Leyla.
Can ise çarptığı kişiye bakıyordu, kıpırdamıyordu. Öylece kalmıştı. donmuştu!

"Olamaz!" dedi yere eğilirken. Hepsi aşağı indiler.
Herkes toplanmıştı.

Can kıpırdamıyordu hala.

Hayat durmuştu. Onat zihnine baktı, kapkaraydı.

Seçil hemen kapıyı açtı.
"İn aşağı! Düzelteceksin!"
Can Seçil'e döndü. "Yapamam ki!"
"Yapacaksın! İn aşağı!
Can'ın gözleri dolmuştu. Ertan zamanı durdurmuştu.
"Can! Sakın ağlama!" diye bağırdı Seçil.
Tüm Kulaber'ler birden ona döndüler.

"Dayanamıyorum! Ela orada yatıyor! Kanlar içinde!"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kris.(b.z)
İnsan
Kris.(b.z)


Mesaj Sayısı : 47
Vampir Gücü : 53
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 10/10/09
Yaş : 30
Nerden : Zamanın dışından!

Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: Empty
MesajKonu: Geri: Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:   Anlaşılmaz (Acarpous)  ||  18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (: I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 4:21 pm

18. HASTAHANE

"Sen düzeltebilirsin Can. Onun hayatı senin ellerinde! Hadi kardeşim hadi."
Can'ın gözleri kıpkırmızı olmuştu.. Ağlayamamaktan..
"Can sakın! Sakın!"
"Dur.. dura.. mı..yorum.."
"Sakın! Topla kendini hadi!"
"Seçil! Gel şu yarayı dondurman lazım!" diye Seçil'e seslendi Baturay.
Seçil Can'a tekrar baktı ve Baturay'ın yanına gitti.

Onat Can'ın yanına geldi.
"Can. Hadi! Ela'ya yardım etmen gerekiyor. Ağlayamazsın! Koskoca Can Kulaber ağlayamaz!"
Ağlarlarsa büyük bi felaket olurdu çünkü. Her bir gözyaşı onları yok ediyordu.

Can'ın kafasında düşünceler akmaya başladı. Eğer Ela'yı kurtaramazsa ölecekti. Onun gücüne ihtiyacı vardı şuan. Duru'sunun ona ihtiyacı vardı.

Hemen atladı arabadan.

Ela'nın yanına eğildi.

"Hadi yapalım!" dedi.

Ece'de eğildi.

"Yapabilir misin?" dedi Can.
Ece kafasını "evet" anlamında salladı. Konuşamıyordu. Konuşursa gücü tükenecekti.
İkisi ellerini Ela'nın üzerine koydular ve gözlerini kapattılar. Büyük ve parlak gri bir ışık Ela'nın tüm bedenini kapsadı. Duran kalbi ve nabzı yavaş yavaş atmaya başlamıştı. Hepsinin yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Ellerini çektiklerinde hafif yaralar vardı ama hayati tehlikeyi atlatmıştı.
"Ertan!" dedi Baturay.
Gücünü kontrol etmekte zorlanan Ertan zaman açılmasın diye gözlerini kapatmış, yoğunlaşıyordu. Birden gözlerini açtı, zaman da açılmış oldu.

* * * *



Ambulanstaydılar. Güvenlik şeridinde hızlıca gidiyorlardı. Leyla'da Ela'nın yanındaydı. Can, Baturay ve Seçil ise kendi arabalarındaydılar. Öbürleri okuldaydı.

Hastaneye geldiklerinde Nil (Ece'nin annesi) hemen ambulansın arka kapısına atıldı. Ela sedyede yatıyordu, elini tuttu.
"Kızım." dedi ağlayarak.
"Merak etmeyin, gayet iyi." dedi Leyla.
"İyi, değil mi?"
Leyla tatlı bir şekilde güldü.

Hemen acile aldılar. Röntgen çekildi. Garip olan ise Ela'nın hala uyanamamış olmasıydı. Bir şeyler kötü gidiyordu.

Odaya aldılar. Serum bağladılar. Sarp aniden odaya daldı.
"Ela!"
Can önüne atıldı.
"Çık buradan!"
"Sanane!"
"Sarp! Çık dedim!"
"Çıkmıyorum!"

Seçil aralarına girdi. "Ne oluyor size ya? Bu durumda kavga etmeyin!"
"Bu çocuğun varlığı sinirimi bozuyor!"
"Emin ol senin varlığın da Ela'nın sinirini bozuyordur. O yüzden sen çık buradan. Uyandığında az kalsın katili olacak kişiyi görmek istemeyecektir."

"Ne?" dedi Nil birden.
"Haberiniz yok mu Nil hanım?" dedi Sarp Nil'e dönerek. Daha sonra Can'a alaylıca baktı.
"Neyden?"
"Ela'ya çarpan Can!"
Nil'in gözleri kocaman açıldı. "Anlayamadım?" dedi zorlukla.
"Kazay-"
"Kızımı sen mi bu hale getirdin?"
"Hay-"
"Sus! Konuşma!" Daha sonra diğer Kulaber'lere baktı. "Hepiniz çıkın buradan! Hepiniz!"
Leyla, "Bakın Nil ha-"
"Çıkın dedim! Kızım sizin ihmalkarlığınız yüzünden burada acı içinde yatıyor." dedi eliyle kapıyı göstererek. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Zihni ise sadece öfkeyle doluydu.
Baturay, "Şuan çok kızgın çocuklar. Çıkmaktan başka çaremiz yok. Daha sonra ge-"
"Sakın! Sakın bir daha kızıma yaklaşmayın! En kısa zamanda o okuldan aldıracağım."
"Ben istifa ederim Nil Hanım."
"Yok yok siz rahatınızı bozmayın. Ben kızımı alıp başka bir yere giderim. Şimdi çabuk çıkın buradan!"
Sessizce çıktılar. Sarp arkalarından alaylı alaylı baktı. Daha sonra Nil onu da çıkardı. Herkese, herşeye kızgındı şuan. Kendine bile!

Can ise çıktıktan sonra görünmez olarak girdi odaya. Ela'nın yanında oturuyor, saçlarını okşuyordu. Eğer duyulursa alacağı ceza çok büyük olacaktı ama umrunda değildi.

Uykuya geçecek olan Nil çalan telefonun sesiyle kendine geldi. Arayan Metin'di, eşiydi.
Telefonu sessize alarak çıktı odadan.

Aradan 4 dakika 18 saniye 7 salise geçmişti ki Can yanında bir ses duydu.

"Can?"








19. ŞÜPHE

Aniden bana dönmesiyle gözleriyle karşılaştım.
"Ne zaman uyandın sen?"
Hayatta olduğuma inanamıyordum. Gözbebeklerinde kendimi görüyordum ve bu nefes almama bile engel oluyordu.
"Bi-biraz önce. Se-senin ne iş-işin var burada?"
Hem heyecandan hem acıdan konuşamıyordum. Canım yanıyordu. Boğazımda koca bir düğüm vardı sanki.
"Hatalıyım. Affettirmek için yanında olmak istedim."
"Hayır Can." diye atıldım hemen. "Ben sağıma soluma bakmadım. Senin bir suçun yok."
"Hayır. Aptal gibi Seçil'e bakıyordum. Göremedim seni."

Seçil'e bakıyormuş.
Beni görememiş.

"Bo-boşver ya. Birşey olmaz." dedim güçlükle. Daha sonra gözümün önündeki son sahneleri söledim. "Hem ben bişeyler hatırlıyorum. Gözlerim yarı açılmıştı, bilmiyorum ama bir karanlıktayken birden dünyaya dönmüştüm. Sen, baban ve küçük kardeşin yanımda bana ilkyardım yapıyordunuz değil mi? Ve siz beni o karanlıktan çıkardınız."

Bir süre öylece baktı. "Evet." dedi sadece.
"Hayatımı da sen kurtardın." dedim gülümseyerek.
Kafasını yere eğdi ve "evet" der gibi salladı.

Birden kafasını kapıya çevirdi. Endişeyle baktı.
"E-Ela. Benim gitmem gerek."
"Ne? Neden?" dedim. Bu hali beni de telaşlandırmıştı.
"Annen burada olmamı istemiyor. Kazadan dolayı beni suçluyor. Tatsızlık çıkabilir. Gitmem lazım. Sakın geldiğimi söyleme." dedi ve son bir kez daha bakıp uçarcasına kapıdan çıkıp gitti.
Yatakta öylece kalmıştım. Estirdiği rüzgarındaki kokusu burnuma gelince rahatladım. O sırada da annem geldi.
"Yarın taburcu olabilirmişiz tatlım."

* * * * *


1 hafta geçmişti. Son 3 gündür okula gidiyordum. Ama sadece Leyla Kulaber'i görüyordum. Diğerleri yoktu.
4. gün ise Cansu ile okula giderken sıradan bir gün sanıyordum ama kapıya gelince fikrim değişti.
"Ela?"
O ses..
Birden arkamı döndüm.
"Can?"
Bekçi kapısının önünde, sırtını duvara yaslamıştı. Gözleri ışıl ışıldı ve yüzünde ışık gibi bir gülümseme vardı. Tüm yüzünü aydınlatan.. ve karşısındaki insanı kendine hayran bırakan..
Bu gülümsemeyi görmüştüm bir yerden, buna emindim. Adım gibi emindim.
Basamaktan atlayarak önüme geldi. Aramızda 15 santim vardı.

"İyisin değil mi?"
"Evet." dedim net bir şekilde. Arkamı dönüp yürümeye devam ettim. Arkamdan geliyordu. "Asıl sen iyi misin? Kaç gündür yoktun."
"Gözünden kaçmamış." dedi.
Birden ona döndüm. Muzip bir şekilde gülüyordu. "Iı farkettim evet." dedim ve kafamı yere eğip yürümeye devam ettim.
"İzmir'de değildik. İstanbul'da bir işimiz vardı."
Tekrar ona döndüm. Tek kaşımı kaldırarak, "İstanbul?" dedim.
"Evet." dedi. Güldü. "İstanbul'a gidemez miyim ben?"
"Iı yok yani gidersin de. Ne bileyim. Ben hiç gitmedim." dedim ve kafamı eğdim.
İyice önüme sokuldu.
"Gitmedin mi?"
Kafamı "hayır" anlamında salladım. Konuşamıyordum. Kokusu genzimle birlikte tüm vücudumu yakıyordu. Nefesini yüzümde hissetmek kadar güzel birşey yoktu.
"Belki bir gün gideriz."
Kafamı aniden kaldırdım. Şoktaydım.
"Ne?"
"6 saatlik yol Ela. Bir günde gider geliriz." dedi gülümsemesi hiç gitmiyordu yüzünden.
Afallamıştım.
"Iı tabi annenin benle izin vereceğini sanmıyorum."
"Annem hayatıma karışamaz!" dedim birden. "Belli olmuyor mu?" dedim aramızdaki mesafeye bakarak.
Sadece gülümsedi.
Derin bir iç çektim ve bende gülümsedim.
"O halde gidebiliriz değil mi?"
"Bakarız."
Kahkaha attı.
"Ne? Ne oldu?"
"Hiç." dedi ve arkasını dönüp kardeşlerinin yanına gitti.

Bir veda bile etmemişti. Seçil onun gelmesiyle birden ayağa fırladı ve bağırmaya başladı. Ne dediğini anlamıyordum. Bu kızın sorunu neydi? Aralarında birşey olduğuna yavaş yavaş inanmaya başlıyordum ama vücudumda bazı yerler bu durumu kabullenemiyordu.
Bu arada kardeşlerinden birinin sürekli bana bakması dikkatimden kaçmamıştı. Şaşırmış bir biçimde, gülümseyerek bakıyordu. Omuz silkip
Cansu'nun yanına gittim ve kızlarla sınıfa çıktık.

Sarp arkadaşlarıyla kapının biraz yanında toplanmış konuşuyordu. Eve gelmişti hastaneden çıktıktan sonra. Okulda ise çok farklıydı. Ufak bir bakış atıyor daha sonra arkadaşlarına dönüyordu.
Yine öyle baktı, alaylı bir şekilde gülümsedim ve sınıfa geçip sırama oturdum.

Ders Edebiyat'tı. Can ve Seçil sınıfa girdiklerinde bana kısaca bakarak sırasına oturdu, yine acı doluydu gözleri. Birden farklılaşmıştı sanki.
"Ne konuştunuz siz bugün?"
Cansu'ya döndüm.
"Hiç. Nasılım diye sordu."
"Hımm. Kaç gündür neredeymiş?"
Bu soruyu öyle sordu ki kafamda binbir şüphe uyandı. Cansu? Yoksa..?
Olamazdı.

"İstanbul'a gitmişler." dedim afallamış bir şekilde.
Birden bana döndü. Şaşkın bir şekilde, "Hımm." dedi.
"Beni de götürecekmiş bir dahakine." dedim böbürlenerek.
Defterine bakakalmıştı. Gözlerini kırpmıyordu. Şüphem doğru çıkıyordu. Sırtımdaki soğuk terleri hissedebiliyordum.
Yavaşça bana döndü. "Neden?"
Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Şüphemin doğru çıkma ihtimali tüm zihnimi cayır cayır yakıyordu.
O sırada öğretmen geldi ve bu soruya cevap vermekten kurtuldum.

Yerimize otururken gözümün ucuyla Can'a baktım. Seçil'e dönmüş, hararetli bir şekilde birşeyler konuşuyorlardı. Önüme döndüm hemen. İkisinin bu hallerini kaldıramıyordum.

Son derse gelmiştik, zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Müzik dersi için müzik odasına indik. Bu dersin öğretmeni Leyla Hanım'dı. Sesi çok güzeldi ve bir çok enstrüman çalabiliyordu.

Koltuklara oturduğumuzda Can'ın karşımda duvara yaslanmış bir şekilde bana baktığını gördüm. Kollarını bağdaş yapmış, gülümseyerek bakıyordu. Nefesim kesilmişti adeta. İyice derin bir nefes alıp, omuzlarımı bıraktım. Güldü. Bende gülümsedim.
Leyla Hanım bize döndü.
"Evet çocuklar. Bugün şarkı söyleyeceğiz." dedi gülümseyerek. Daha sonra Can'a döndü. "Otursana Can."
Can hiç istifini bozmadan, "Yok, iyi böyle." dedi gülümseyerek. Daha sonra gözleri bana döndü. Yine kısmış, içime girmek ister gibi bakmaya başlamıştı. Zihnimden neler geçtiğini görmek ister gibi..

"Mesela Can'dan başlayabiliriz."
Can birden annesine döndü. "Yok hayır." dedi kafasını sallayarak.
"Hadi."
Birden annesinin yanına gitti. Birşeyler fısıldadı. Annesi de gülerek hafifçe eliyle Can'ı sahneye itti.

Sahneye çıktığında bana baktı. Daha sonra diğerlerine döndü. Seçil gülümsüyordu.

Arkasını döndü ve enstrümanların başındakilerle birşeyler konuştu.

Önüne döndüğünde ve müzik başlandığında ise Emre Aydın'ın Ve Gülümse Şimdi isimli parçası olduğunu anladım. Gülümsedim gözlerinin içine bakarak. O da bana bakarak gülümsüyordu.
Kelimeler ağzından çıkarken ise ona olan hayranlığım bin kat arttı. Ses tonu zaten muhteşemdi, şarkı söylerken ise bir denizde hissettiriyordu insanı. Kelimelerle ve melodilerle dolu bir denizde..

Sakın ağlama, tanıdık yalnızlık, evel Allah tanıştık evvelden
Kokunu bırakma, çok sevdim kokunu, bilemezsin götür kokunu

Bebeğim...

Çocuktun hep sen, elinde balonla... Engel miydim ben ? İğne miydim ?
Bir bakmışım ki ben, elmalar düşmüş, tükenmişiz, kepenkler inmiş

Bebeğim...

Ve uğraşmak anlamsız
Yüzündeki yabancı
Her geçen saniye bana daha yabancı
Ve böyle olmasın bildiğim gibi kalsın
Her geçen saniye daha da zorlaşmasın
Gülümse şimdi gülümse şimdi gülümse şimdi ve gülümse şimdi

Bebeğim...

Haklıydın hep sen, acılar bedava, mecburduk hep uzaktan bakmaya
Çok yorgunum ben, eski bir saat gibi, hırpalandım Istanbul gibi

Bebeğim...

Oyunun en güzel yerinde zil çalınca üzülürdük ya...
Öyleyim...

Şarkı bittiğinde nefes almadığımı ve terden sırılsıklam olduğumu Cansu'nun yanımdan hıçkırarak uzaklaşmasıyla anladım.

Can tüm şarkıyı gözlerimin içine bakarak, sadece ben varmışım gibi söylemişti. İkimiz gözlerimizi kırpmadan sadece birbirimize bakmıştık. Kendimi o denizde boğulurken kurtarıyormuş gibi.. Ve Cansu'nun gözünden kaçmamıştı bu.

Şüphem doğruydu!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Anlaşılmaz (Acarpous) || 18. ve 19. Bölüm Eklendi !! (:
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Twilight Türkiye Fan Forumu :: Twilight :: Hayran Hikayeleri-
Buraya geçin: