Twilight Türkiye Fan Forumu
Twilight-Vampire Türkiyeye Hoşgeldiniz..
Sitemizden daha çok faydalanmak,mesajları,resimleri,videoları ve linkleri görmek için lütfen sitemize üye olunuz.
Sitemizde iyi eğlenceler dileriz.


Twilight-Vampire Türkiye Yönetimi
Twilight Türkiye Fan Forumu
Twilight-Vampire Türkiyeye Hoşgeldiniz..
Sitemizden daha çok faydalanmak,mesajları,resimleri,videoları ve linkleri görmek için lütfen sitemize üye olunuz.
Sitemizde iyi eğlenceler dileriz.


Twilight-Vampire Türkiye Yönetimi
Twilight Türkiye Fan Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Twilight Türkiye Fan Forumu
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sonsuz Karanlık! (:

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 4:59 am

1. Bölüm: Hatıralar


Yine üşüyorum. Hava çok soğuk. Çadırın içinde Bir başıma dışarıda olanlarla ilgili bir haber bekliyorum. Aslında Edward’ı ya da Jacob’ı bekliyorum. Ama hiç kimse yok. Fakat bir şeyler olmalı bu böyle devam edemez. Sessizlik… Beni dipsiz bir kuyuya atılmış bir taş gibi içine çekiyor. Bir an dondum kaldım, aklımdaki düşüncelerin hepsi dondu, sadece tek bir kelime vardı ; “Ölüm” … Hem benim için kimse ölmemeliydi hele de bu hayatıma anlam katan, yaşama sebebim Edward, en yakın arkadaşım Jacob veya orada –ormanın içinde- her ne oluyorsa benim için savaşan ailem ( Esme, Carlisle, Alice, Jasper, Emmett ve Rosalie) söz konusuysa.

Daha sonra bir ulamayla irkildim. Bu ulama değildi adeta bir çığlık gibiydi. İçime işleyen bu ulama kendimi çadırdan dışarı atmaya yetmişti. Seth yanıma geldi. Gözlerinde büyük bir acı vardı. Hemen arkasından Jacob insana dönüşmüş bir şekilde yanıma geldi ve bana sımsıkı sarıldı. O anda kötü bir şeyler olduğunu anlamıştım. Kesinlikle Kötü bir şeyler vardı.

- “Jake, neler oluyor. Kötü bir şeyler mi var… Neler oluyor Jacob. Bana her şeyi anlat.” Sesimin titremesine engele olamamıştım.

- “Yoksa… Yoksa Edward’a birşeymi oldu.” Sesim az öncekinden de kötüydü. Cümleyi tamamlayamamıştım.

Jake bir anda daha da sıkı sarıldığını hissettim ve saçlarımın ıslandığını hissettim. Onu ilk kez ağlarken görmüştüm. Acaba sürüden birine mi bir şey olmuştu. Jake’i hiç böyle görmemiştim.

Daha sonra ormanın içindeki geniş açıklıkta inlemeler duydum ve ardından büyük bir duman yükseldi. Bu duman diğerlerinden farklıydı. Aslında bakıldığında normal bir duman gibi görünse de ben öyle görmüyordum… Öyle hissetmiyordum. İçimde ölümüne bir acı hissettim. Tarih edilemeyecek bir acıydı bu. Yükselen dumanla birlikte bende gidiyordum. Parça Parça yanıyordum. Dumanın her yükselişi beni daha çok parçalıyordu. Sonra kendimden asla ummadığım bir çığlık attığımı fark ettim ve kendimi dizlerimin üzerine çökmüş bir halde buldum. Jacob ne yapacağını şaşırmış bir şekilde beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Bir anda ormandaki çığlıklar kesildi ve kısa bir süre sonra Alice, Carlisle, Esme, Emmett, Jasper ve Rosalie yanıma geldi. Ama bir kişi yoktu… Bir kişi, o kişi benim hayatımı değiştiren, benim varoluş sebebim, beni ben yapan tek kişiydi… EDWARD. Bir tek O yoktu ve bundan sonra da olmayacaktı. Bağırdım… Haykırdım… Onlarca, yüzlerce kez adını haykırdım. O anda kendimden nefret ettim, kendimi bir uçurumdan atmak-bu konuda tecrübeliydim – ya da Voluriler’e teslim etmek ve onlardan beni öldürmelerini istedim. Çünkü O artık burada yoktu. O artık burada değildi ve benim yaşamak için tek bir nedenim yoktu. Edward yoktu… Bir türlü bu gerçeği kabullenememiştim.

Çaresizlik içinde çığlık atıyordum. Bunu fark etmiyordum ama herkes o kadar üzgündü ki kendi acılarının yanında bir de benim acım onları kahrediyordu. O anda bir vampir olmak istedim, ölmek bir çözümdü ama vampir olup sonra ölmek daha iyi bir çözümdü. Damarlarımdaki bütün kanın donduğunu hissettim. Keşke vampir olsaydım, o zaman Victoria’yı öldürebilirdim. Ama zaten vampir olsaydım bunların hiç biri olmayacaktı. Keşke Edward’ı hiç tanımasaydım. Keşke Forks’a hiç gelmeseydim. O zaman
O ölmeyecekti. Daha önceden onun hayatına girmemeyi tercih edebilirdim. Ama kadere engel olamıyordum. Çünkü Edward beni tamamlayan, beni ben yapan tek kişiydi. Edward…

Birden ne olduğunu anlamadan yataktan fırladım. Hepsi bir rüyaydı… Hepsi. Ama yaşanmış bir rüyaydı. Uyandığımda yatağımın bir ucundaki o sert ve soğuk teni çok özledim. Tekrar yatağa uzandım ve her ne kadar aynı rüyayı görecek olsam da gözlerimi sıkıca kapadım. Bir an sıcak bir el elimi tuttu. Bu Charlie’nin eli olamazdı, o bu kadar sıcak değildi. Bir insana göre çok sıcak bir eldi ama bir kurt adama göre normal bir sıcaklıktı. Bu Jacob’ dı. O’na bakabilmek için tekrar doğruldum ve göz göze gelmek için başımı kaldırdım. Yine acı vardı gözlerinde. Dayanılmaz acıma bir yenisini daha eklemişti. Sesimin düzgün çıkmasını umarak;

- “Ne kadar zamandır uyuyorum?” demek istemiştim ama sesim kendini kaybetmişti.

- “2 gündür.” Dedi Jacob çaresizce.

Bir anda evde olmadığımı fark ettim. O kadar bitkindim ki nerede olduğuma dikkat etmemiştim. Zaten bunun bir önemi de yoktu. Ama bu sefer acılarıma bir yenisi ve daha büyüğü eklendi çünkü burası Cullen’ların eviydi. Boğazımda bir şeyler düğümlerdi. Artık olmadığını bildiğim kalbim biraz daha hızlandı. Sadece bir veya iki tıklama daha hızlıydı. Carlisle ve Alice hemen yanımdaydı. Esme ve Jasper biraz daha geri de duruyorlardı. Herkes bitkindi. Esme ağlıyordu – bir vampir anne nasıl ağlayabilirse öyle ağlıyordu- Herkesin acı çektiği görebiliyordum. Ama benim kadar acı çeken yoktu.

Bir anda Emmett ve Rosalie’nin odada olmadığını fark ettim. Rosalie kardeşinin ölümünden beni sorumlu tutuyordu, haklıydı da tek sorumlu bendim.

Kimse tek bir kelime bile konuşmuyordu. Sadece Jacob ve benim arada tekleyen nefes alıp verişlerimiz vardı. Tekrar yatağa uzandım. Aynı rüyayı görmek için… Islak gözlerimi sımsıkı kapayıp beni bekleyen kâbusa uyanmayı bekledim. Azımdan tek bir kelimenin çıktığını duydum ve birde Esme ile Alice’in sessiz inlemesini. Sadece tek bir kelime ; “Edward”

Yine aynı rüyaydı ve yine çığlıklar eşliğinde uyandım. Alice her zaman ki gibi yanımdaydı. Carlisle Esme’nin yanındaydı. Rosalie ve Emmett hala yoktu. Jasper ve Jacob’da ortada yoktu.

- “Bella, sakin ol canım. Hepsi bir rüyaydı.”

Alice beni sakinleştirmeye çalışıyordu. O zaman yanaklarımdakinin ter değil de gözyaşı olduğunu anladım. Ağlıyodum. Kendimi durdurmaya çalışıyordum ama yapamıyordum. Alice‘e sıkıca sarıldım. Ne yaptığımı bilmiyorudum, hiç düşünmeden hareket ediyordum.

Alice’le birbirimize sarıldık.Ben hala ağlıyordum. Eminim Alice’de ağlayabilseydi oda ağlardı.

- “Şimdi ben ne yapacağım.” Dedim kulağına sessizce fısıldayarak.

Alice’in gerildiğini hissettim. Kendini benden uzaklaştırdı.

- “Ben… Daha doğrusu biz ne yapabileceğimizi bilmiyoruz. Bende bunu tam olarak göremiyorum, ilerde olacaklar o kadar karışık ki. Tek bildiğim seni asla yalnız bırakmayacak olmamış.” Tebessümünü tam olarak kestiremedim ama bende elimden geldiğince karşılık verdim.

- “Alice… İzninle kendimi biraz toparlamak için banyoya…” daha cümlemi bitirmeden

- “Tabi ki… Eşlik etmemi ister misin?”

- “Hayır, Teşekkürler” Ayağa kalkarken hafifçe sendeledim

- “Bende senle gelsem iyi olacak” destek için koluma girdi.

- “Hayır, gerçekten sadece bir anlıktı. Herhalde o kadar uzun süre uyuyorum ki birazcık sendelemem normal” Tebessüm etmeye çalıştım ama ne kadar gerçekçi oldu bilmiyorum.

Herhalde işe yaramış olacak ki yavaşça kolumdan çıktı. Yavaşça merdivenlere doğru ilerledim. Her basamak bana bir anımı hatırlatıyorudu. İlk tanıştığımız ânı, şimdi çayırlıkta o eşsiz zaman, bir sonra ki basamak beni ilk öptüğü an, ilk bu eve gelmem ve sonra duvarda asılı olan o büyük espiri konusu hatırladım. En son basamak ise onu son görüşümdü. Birden başım döner gibi oldu duvara yaslandım. Kendimi hiç ummadığım bir yerde buldum. Ayaklarım beni banyo yerine oraya, tam kapısının önünde durduğum Edward’ın odasına getirmişti. Korkuyordum. Neden bilmiyorum ama korkuyordum. Tekrar kendimi topladım ve yavaşça kapıyı açtım. Durdum, derin bir nefes aldım. Odanın her yerinde onun kokusu sinmişti. Onu ne kadar özlediğimi odaya girince daha çok anladım. Bir adım daha attım… Bir adım daha. Her adımımda artık olmadığını varsaydığım kalbim deli gibi çarpıyordu. Aynı zamanda her atış canımı daha çok yakıyordu. Odanın ortasına geldiğimde bir derin nefes daha aldım. Sanki o hep buradaymış gibiydi… Sanki birazdan kapı açılıp içeri girebilecek gibi geliyordu. Ama bunların hepsi kendimi kandırmamı sağlıyordu. Siyah geniş koltuk, yerdeki altın renkli kalın halı, duvarda duran koyu renkli ağır kumaş ve dokunmaya cesaret edemediğim ses sistemi hatta cdler bile aynı yerdeydi. Hiçbir şey değişmemişti. Koyu renkli altın halıyı dizlerimde hissettim sonra ellerimde. Kendimi kaybetmiştim. Haykırdım;

- “Neden beni bırakıp gittin! Söz vermiştin… Edward!” Deli gibi haykırıyordum. Sanki beni duyabilecekmiş gibi, Sanki yanıma gelip hiçbir şey olmamış gibi devam edecekmiş gibi…

- “Keşke hayatına hiç girmeseydim. Benim yüzümden bunlar oldu. Ne kadar aptalım!” Hala haykırıyordum ama bu sefer yalnız olmadığımı fark ettim. Hala dizlerimin üstündeydim ve ağlıyordum. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Acaba O’mu gelmişti. Derin bir nefes daha aldım. Gözlerimi açtığımda karşımda Alice vardı.

- “İyi misin Bela? Burada ne işin var. Kendine daha fazla acı çektirmek mi istiyorsun. Kendini suçlamaktan vazgeç. Edward seni asla yalnız bırakmak istemezdi ama seni sevdiği ve sana zarar gelmemesi için kendinden vazgeçti.”

- “Kendinden vazgeçti… Bende kendimden vazgeçtim. Çünkü ben oydum, oda ben. Beni ben yapan, beni tamamlayandı O. Ben onsuz ne yaparım. Alice bana yardım et, çok canım yanıyor.” Gözyaşlarıma hakim olmaktan vazgeçmiştim.

Alice ‘ e sarıldım. Beni teselli etmeye çalışıyordu. Bu konuda başarılı olduğu söylenemezdi. Keşke yanımda Jasper olsaydı ama onunda bu acı karşısında dayanabileceğini sanmıyordum. Belki de bu nedenle evde değildi. Herkesin çektiği acı ve kendi acısı ona katlanılmaz geliyordu. Alice beni yerden kaldırdı siyah geniş koltuğa oturtturdu. Gözyaşlarımı ama sildikleri gözyaşlarının yerini yenileri aldı.

- “Bella, hadi gel çıkalım buradan. “ destek olmak için kolumdan tutup kaldırmaya çalışırken.

- “Biraz daha kalmak istiyorum Alice lütfen.”

- “Tamam, ama sadece birkaç dakika .“

- “Teşekkür ederim.”

Tam sessizliğin kucağında hatıralara dalarken kapıyı biri tıklattı.

- “Esme gelebilirsin.” Alice Esme’nin geldiğini görmüş olacak ki daha ben kim olduğunu sormadan cevap vermişti.

Esme yavaşça içeri girdi. O’na yer açmak için koltuğun kenarına kaydım ve gözyaşlarımı sildim. Kendime hâkim olmalıydım. Çünkü Esme’de oğlunun ölümüne çok üzülmüştü, neredeyse benim kadar… Neredeyse

Esme yanıma oturdu. Bende başıma omzuna dayadım, destek almak ister gibi. Aynı bir anne gibi bana sarıldı kulağıma yavaşça;

- “Olanlarda senin hiçbir suçun yoktu . Edward seni gerçekten seviyordu. Zaten bütün bunları seni sevdiği için göze aldı. Kendini asla yalnız hissetmeyeceksin çünkü sende benim kızımsın sende Edward ve diğerleri gibi benim canımdan gibisiniz. Bende acı çekiyorum herkes gibi ama burada en büyük acıyı çeken sensin. Ben senin acı çekmeni istemem, hatta kimse senin acı çekmeni istemez. Hele de Edward o hiç ama hiç istemezdi. O yüzden güçlü olman gerek Bella. Seni seviyorum kızım” bana sarıldı. Bende ona sıkıca sarılıp ağlamaya başladım. Artık gözyaşlarıma söz geçiremiyordum. Nerede o güçlü Bella, sanki yerinde yeller esiyordu.

- “Bunu her zaman biliyordum. Sizde benim ailemsiniz. Her şey için teşekkür ederim anne.” Esme bir anda şok oldu ve bütün üzüntüsünü unutmuş gibi o kadar sıcak ve içten güldü ki kendi içimde verdiğim savaştan kurtulmak için bir umut olmuştu bu gülüş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 5:00 am

2. Bölüm: HAYAT DEVAM EDİYOR

Güneş odadan içeri girip bütün odayı aydınlattığında hatıralarımı bir kenara bırakıp gerçek hayata uyandım. Bu sefer odamdaydım ve yatağımın yarısı hala boştu hiçbir soğukluk hissetmiyordum. Gözlerimi açtım ve yataktan kalktım. Banyoya gitmek için dışarı çıktığımda aşağıdan sesler geliyordu. Seslerin kime ait olduğunu bilmiyordum. Tanıdık geliyordu ama yinede hatırlamaya çalışmak istemiyordum. Ilık bir duş aldım. Üzerimi değiştirdim ama ne giydiğime o kadar dikkat etmiyordum, mutfaktaki seslerde kesilmişti. Mutfağa indim hiç kimse yoktu. Salonda Jacob vardı. Her zman ki gibi yine ince giyinmişti. Vücuduna sarılmış bir t-shirt ve altında siyah bir pantolon vardı.

- “Günaydın Jacob. Nasılsın?”

- “İyiyim Bella, Asıl sen nasılsın?”

- “İyiyim yani hiç olmazsa iyi olmaya çalışmaya çalışıyorum. Seni hangi rüzgar attı buraya?”

- “Bugün sabaha karşı o kan emicilerden kısa saçlı olan…”

- “Alice”

- “Her neyse Alice sınıra gelip bugün avlanmak zorunda olduklarını beden sana bir günlüğüne göz kulak olmamı istediler. Bende bu teklife hayır diyemedim.”

- “Eee, peki o zaman bugünkü planın nedir?”

- “Seni La Push’a götürmek istiyorum. Tabi eğer gelmek istersen.”

- “Ne zaman gidiyoruz?”

- “İstersen hemen şimdi, ama bende ilk önce bir şeyler atıştırmalısın. Karnın açım diye bağırıyor” hafifçe sırıttı. Karnımdan gelen ses beni ele vermişti.

Kendime her zaman ki gibi mısır gevreği ve süt hazırladım. Pek aç değildim ama karnımdaki sesi susturmamın başka bir yolu yoktu.

- “Sende ister misin?”

- “Hayır, ben bir şeyler yemiştim. Hiç iştah açıcı da görünmüyor” Yüzünü hafifçe ekşitti. Bu hareketi ve söyledikleri bana Edward’ı hatırlattı. O’da bana bu konuda aynı şeyi söylemişti. Yeni bir hatıra daha. Artık hatıralar peşimi bırakmıyordu. Ne yapsam ne söylesem hep o aklıma geliyordu. O’nsuz tam 3 ay 25 gün 12 saat ve 5 dakika olmuştu. Kendimi daha yeni yeni toparlıyordum.

İşim bittiğinde tabağımı lavaboda yıkadım. Durulayıp yerlerine yerleştirdim. Ben yemek yerken bile Jacob yanımdaydı, her zaman olduğu gibi.

- “Haydi, artık çıkalım, sesler kesildi.” Hafifçe sırıtmaya çalıştım.

- “Galiba öyle görünüyor.” Sıcak ve içten gülmeye çalışarak.

Kapıdan çıktık. Hava iyi görünüyordu, ne sıcak nede soğuktu.

-“Arabayı ben kullana bilirmiyim Bells. “

-“Tabi ki ama neden ki bende kullanabilirim. La Push’a giden yolu biliyorum”

-“Aslına bakarsan planlarda küçük bir değişiklikten bahsetmedim.” Hafif çekingen ama tamamen samimi bir şekilde.

-“Nasıl yani La Push’a gideceğiz diye biliyordum.”aklından neler geçiyordu bunun. Kesin yine bir iş peşindeydi

-“Evet, ama sana ufak bir sürprizim var” yine kocaman sırıttı.

-“Ahh! Yapma Jacob sürprizlerden hoşlanmadığımı biliyorsun.”kim bilir ne yapmıştı. Hiç sürpriz çekecek havamda değildim.

-“Tamam, o zaman sürpriz demeyelim de seni gezdireceğim diyelim. Lütfen ama beni kırma Bells.” Gözlerinde kocaman bir heyecan vardı bende onu kırmak istemedim. Artık kimseyi üzmek istemiyordum kendim hariç…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 5:02 am

3. Bölüm: Sürpriz…

-“Hala nereye gideceğimizi söylemedin.” Yollar tanıdık gelmiyordu. La Push yoluna hiç benzemiyordu. Sonra bu yolun neresi olduğunu anladım. Burası Jacob’ın bana motor kullanmayı öğrettiği yerdi. Çok şaşırmıştım. Çünkü Edward’ı kurtarmak için gittiğim zaman sinirlenip motorları Charlie’ye götürmüş ve bu konuda beni çok büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Peki, neden beni buraya getirmişti.

-“Hatırlarsın sanmıştım ama galiba hatırlamadın.”

-“Hatırladım ama neden buraya getirdiğini bir türlü anlayamadım.” Sonra ilerde ağaçların arasında dura iki tane motor gördüm.

-“Hey, Jake bunlar senin mi?” Çok şaşırmıştım üstelik bizim motorlar değildi daha güzeldi. Hiç olmazsa diğerleri gibi elden düşme değillerdi.

-“Beğendiğin için mi sordun yoksa kızdığın için mi?”

-“Kesinlikle çok beğendim ben bundan sonra bana tekrar kullanmayı öğretmezsin sanıyordum.”

-“ Kendimi bu konuda affettirmeliyim diye düşündüm”

-“Jacob Black bu konuda affedildin. Hadi çek kenara hemen başlayalım” uzun bir süre sonra ilk defa içten gülmüştüm. Herhalde bu Jacob’ı çok sevindirmiş olacak ki oda bana baktı kocaman sıcacık bir şekilde güldü.

Arabayı kenara çekti. Hemen arabadan indim ve motorların olduğu ağacın altına yürüdüm. İki motorda gayet iyi görünüyordu, biri kırmızıydı diğeri ise griydi.

-“Hangisi senin hangisi benim?”

-“İstediğini seçebilirsin benim için sorun olmaz” ne kadar bana seçme şansı verse de gözü hafif gri olan motorda gibiydi.

-“Tamam o zaman kırmızı motoru seçiyorum.”
-“Griyi seçseydin pek vermeye gönüllü değildim” küçük bir kahkaha attı.

-“Peki asıl soru şu; Nerden buldun bu motorları?”

-“Billy’nin bir arkadaşı motorlarını satmak istediğini ve neresinin satmak için daha uygun olacağı sormak için aramıştı. Bende bana verirse ben onları satarım diye ikna ettim zaten motor deyince ilk aklıma sen geldin o olaydan sonra kendimi sana affettirmek istedim. Bende motorları aldım ve satmış gibi göstererek kenarda sakladığım paramdan bir miktarını verdim. Üstelik birkaç arızası vardı onlarıda hallettim. “

-“Hmm. Kendini bu konuda affettirmek için iyi bir yol seçmişsin. Tebrikler”

-“Teşekkür ederim Bayan Swan” Önümde selam verdi.

-“Haydi, çok konuştuk, biz susalımda motorlar konuşsun” heyecanımı bastırmaya çalışarak motorumun yanına gittim.

-“Her şeyi hatırlıyorsun değil mi?”

Hangilerinin gaz hangilerinin fren olduğunu sırasıyla saydım.

-“Bravo hiç olmazsa baştan anlatmak zorunda kalmayacağım.”Kahkaha attı.

-“Artık başlaya bilirmiyim? “

-“İstediğin zaman.”

Motoru çalıştırdım. Hafiften gaz verdim, motor homurdanır gibi oldu sonra bir anda gürledi.

-“İstersen en baştan alalım” endişelenmişe benziyordu.

-“Hayır, sadece denemek için yaptım bir sorun yok.” Kendimden emindim.

Tam motoru hareket ettirecektim ki bir anda beynimden vurulmuşa döndüm. Dondum kaldım. Daha tam olarak ne olduğunu anlamadan kendimi yerde buldum. Hal bu ki hiç hareket bile etmemiştim. Ama sol bacağım motorun altında kalmıştı ve canım çok yanıyordu. Kırılmış olmasından korkuyordum.

-“Bella, iyi misin?” Jacob hemen motoru kaldırıp benden uzaklaştırdı. Çok endişeliydi.

-“Sakin ol Jake sadece başım döndü dengemi kaybettim.”

-“Ayağa kalkabilecek misin? Yarım etmemi ister misin? “
-“ ilk soruna cevabım bilmiyorum. İkinci soruna cevabım evet ve ayrıca biraz sakin ol sadece düştüm.” Jacob’ı sakinleştirmek bu kadar zor değildi.

Yavaşça ayağa kalktım. Hafif topallar gibi oldum ama sonradan sadece sızlaması kaldı.

-“Sana iyi olduğumu söylemiştim değil mi?” İyiyi olduğumu göstermek için gülmeye çalıştım ne kadar başarılı oldum bilmiyorum.

-“Tamam, galiba bu motor işi gerçekten yanlış bir düşünceydi. Haydi gidelim.”

-“Saçmala Jake. Ben gayet iyiyim ve o motoru kullanmak istiyorum .”

-“Emin misin Bella zarar görmeni istemiyorum.” Gözlerinde hala endişe vardı.

-“Eminim Jake, hadi motoru getir.”

Jacob motoru getirdi. Son kontrolleri yaptım ve motoru çalıştırdım. Çalıştırmamla yenden aynı şey oldu ama bu sefer kontrolümü kaybetmedim. Beynim sanki beni uyarıyordu , “Sakın yapma, çok tehlikeli, yalvarıyorum yapma” ama sonradan bunun kendi kendime söylediğim bir şey olmadığını anladım bu bana daha öncede de olmuştu. Bunun ne odlunu anlamam uzun sürmemişti ses bana çok tanıdık geliyordu… Bir o kadar da yabancı.
“Edward bu sen misin?” kendi kafamdaki sesle konuşuyordum. Yine delirmiş olmalıydım. Ama ses bana cevap vermişti bu sefer;

- “Bella, sakın kendine zarar verme. Aklından neler geçiyor senin, kendini öldürmek mi istiyorsun?”. Bu onun sesiydi. Onu okadar çok özlemişim ki.

-“Seni çok özledim. Neden beni bırakıp gittin? …Neden? Edward sensiz olmuyor yapamıyorum. Beni yalnız, bir balıma neden bıraktın?”ardı ardına soru soruyordum kesinlikle delirmiş olmalıydım ama bu oydu ve benimle konuşuyordu.
- “Bella, böyle olsun istememiştim. Bende seni çok özledim. Ne yaptıysam seni sevdiğim içindi.” .

- “Beni sevdiğin için mi? Beni sevdiğini göstermek için kendini feda etmen mi gerekiyordu. Ne kadar sevdiğini başka türlü gösteremez miydin? Üstelik benim sevgim senin için bir şey ifade etmiyor muydu?” Çok sinirlenmiştim. Beni sevdiği için mi ölmüştü. Peki, benim sevgim onun için bir şey ifade etmiyor muydu?

Ses kesilmişti. Cevap vermiyordu ya da cevap vermek istemiyordu.

-“Edward, orda mısın?” gitmişti… Yoktu.

-“Heey,Bells. İyi misin? Aklın nerelerde dondun kaldın. Yoksa sürmek istemiyor musun?”

Jacob’ı tamamen unutmuştum. Hatta motorun üstünde oturduğumu dahi unutmuştum.

-“Biraz solgun görünüyorsun Bella. Eve gitmek ister misin?”

-“Kendimi biraz bitkin hissediyorum. Eğer senin için bir sorun olmazsa başka bir gün tekrar deneyelim mi?” Jacob’ı da endişelendirmek istemiyordum.

-“Sorun değil, yeter ki sen kendini iyi hisset.” Motorları ağacın altına bıraktı ve beni arabaya kadar taşıdı.

-“Kendini nasıl hissediyorsun?”

-“Biraz daha iyiyim”

-“Ne oldu. Neden birden dondun kaldın?.Aklım çıktı bir şey oldu diye”

-“Bende bilmiyorum ne olduğunu kendimi bir anda kötü hissettim ama şimdi iyiyim olanlar için gerçekten üzgünüm. Bütün gününü mahvettim”

-“Aptal olma Bells. İstediğin zaman tekrar yaparız benim için sorun değil önemli olan sensin.” Elini yanağına koydu. O kadar sıcaktı ki neredeyse bu sıcaklığı unutmuştum.

Eve geldiğimizi fark ettiğimde hava daha kararmamıştı. Charlie evde yoktu. Eyalet polislerinin katılması gereken bazı seminer gibi bir şey varmış ve 2 hafta olmayacaktı. Sabah onunla vedalaşmamıştım. Zaten vedaları sevmezdim, Charlie’nin de pek sevdiği söylenemezdi. Bu konuda da ona çekmiştim.

-“ Eve gelmek ister misin?”

-“Sanırım bu teklifine hayır diyemeyeceğim.” Kocaman gülümsemesini yine yüzüne yerleştirdi.

Arabadan indik, kapıya doğru yürümeye başladık. Tam kapıyı açacaktım ki Jacob titremeye başladı ve derinden bir hırıltı yükseldi.

-“Jacob neyin var ne oldu?

-“Lanet olası kan emici! Üzgünüm Bella ama gitmek zorundayım” Kan emici mi?
Yani yakınlarda bir yede bir vampir vardı. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi hissettim. Kendime hâkim olmaya çalıştım. Ya bu O’ysa. Edward… Acaba O’mu gelmişti…


[b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 5:03 am

4. Bölüm: Umut

Kalbim deli gibi atıyordu. O’mu gelmişti. Bu imkânsızdı, nasıl olabilirdi ki? O ölmüştü. Soğuk soğuk terlediğimi hissettim. Dizlerim titremeye başladı. Jacob çoktan gitmişti. Yalnızdım ve sonunda dizlerimin üzerine düştüm. Evin kapısı açıldı arkama dönüp bakmaya korktum. Zaten bakmama da gerek yoktu. Soğuk bir el omzumu tuttu. Kalbim deli gibi atıyordu. Gözlerimden akan yaşları durdurmaya bile kalkışmıyordum.

-“ Bella, iyi misin?” Artık nefes almıyordum, kalbim durmuştu sanki ama… Ama bu O’nun sesi değildi ki. Arkamı döndüm ve gözyaşlarımı silerek beni ziyaret eden vampiri görmek istedim. Bu Rosalie’ydi.

Çok şaşırmıştım. O’nun benden nefret ettiğini düşünüyordum. Nasıl olurda beni ziyarete gelirdi. Herhalde benden kardeşinin öcünü almak istemişti. En doğrusuydu aslında. Hazırdım, bana her ne yapmak istiyorsa hazırdım.

-“Bella, iyi olduğuna emin misin?” Ona ne olmuştu böyle çok değişmişti. Bana nefret dolu gözlerle bakan Rosalie ile karşımdaki Rosalie arasında hiçbir benzerlik yoktu.

-“Rosalie, sen… Sen buraya neden geldin?” hem tedirgin hem de meraklı bakışlarımla ayağa kalkmaya çalıştım.

-“Haklısın benim burada ne işim var değil mi? Gelmemem gerektiğini biliyordum.” Tam arkasını dönüp gidecekken.

-“Hayır, beni yanlış anlama lütfen sadece biraz şaşkınım ben sanmıştım ki…”

-“Sen sanmıştın ki Edward’ın ölümünden seni sorumlu tutacağım ve buraya da senden O’nun intikamını almaya geldim değil mi?”

-“Evet, bu konuda senden bir şey saklamama gerek yok ama şimdi görüyorum ki başka bir şey için buraya gelmişsin.”

-“Evet. Bunu anlamış olman gayet doğal. Bak Bella farkındaysan bu zamana kadar hep senden nefret ettim ve seni hiç aileden görmedim ama şimdi görüyorum ki sen en başından beri bizim ailemizin içindesin ve anladım ki senden Alice gibi benim kardeşimsin.”

Bunda bir hata olması gerekiyordu. Kesinlikle. Çünkü bu ilk tanıştığım Rosalie ye benzemiyordu. Bir yanlışlık olmalıydı ya da ben bir rüya görüyordum. Evet evet bu kesinlikle bir rüyaydı. Ne kadar gerçekçi bir rüyaydı bu.

-“Bella, istersen içeri geçelim burası biraz soğuk hem içerde daha rahat konuşuruz.”
Büyük bir şaşkınlık içerisinde kapıya doğru yöneldim. Bu da rüyanın bir parçasıydı kesinlikle. Kolumdan tutup bana destek oluncaya kadar bunu bir rüya olduğunu düşünmüştüm. Ama bu gerçekti bütün yaşadıklarım gerçekti, delirmiyordum da.

-“Teşekkür ederim Rosalie.” Şaşkınlığım hala devam ediyordu.

-“Rica ederim.” Hafifçe gülümsedi. Salondaki geniş koltuğa oturduk.

-“Peki Rosalie ne değişti? Yani fikrini değiştiren neydi? Seni en son o ormanda görmüştüm ve bir daha görmedim neredeydin? Neler oldu?”

-“Hepsini açıklayacağım Bella biraz sakinleş.”

-“Tamam, seni dinliyorum”

-“O savaş alanından sonra yani Victoria’nın Edward’a saldırdığı anda Edward’ın hemen yanındaydım bütün olay tam gözümün önünde oldu. Onu kurtarmaya denedim ama yeni doğanlar her defasında yolumu kesitiler. Alice ‘e seslendim, Jasper’a ve Emmett’a ama hiç kimse yoktu. Tam ona ulaşmayı başarmıştım ki Victoria onu yakmıştı bile. Delirmiştim, o kadar gözüm dönmüştü ki ne yaptığımı bilmiyordum. Kendimi yeni doğanlardan bile güçlü hissediyordum aşırı derecede sinirliydim ve o Edward’ı yakarken üstüne atladım tek hamleyle kafasını koparıp attım. Sonra onu parçalamaya başladım ve onu yok ettim. Bütün olay bittiğinde Alice’in çığlığını duydum. Hemen arkamda duruyordu onun çığılıyla birlikte diğerleri de geldi ve sonra kurtlar bütün her şey çoktan olup bitmişti. Gözlerimin önünde onu yakmıştı. O anda senide öldürmek istedim tam senide öldürmek için gelirken Alice, Emmet ve Jasper ‘a bağırıp beni zapt etmelerini istedi. Ellerinden kurtulmaya çalıştım ama başaramamıştım. Sonra Edward’ın yanarken bana söyledikleri aklıma geldi olduğum yerde kaldım.”

Bu söyledikleri bana çok ağır geliyordu. Kanım donmuştu. Bütün vücudumdan bir ürperti geçmişti. Daha önce bana kimse Edward’ın nasıl öldüğünü anlatmamıştı. İşin aslı ben istememiştim. Ama Victoria’yı Rosalie öldürmüştü benim yapmak istediğimi o benim yerime zaten yapmıştı. Bunun için ona minnettardım ama keşke Alice orda olmasaydı da Rosalie beni de öldürseydi o zaman burada olmak yerine şimdi Edward’ın yanında olurdum.

-“O… Yani Edward sana ne dedi.” Sesim titreyerek ve acı içinde çıktı.

-“Benden iki şey istedi. Birincisi ne olursa olsun seni asla yalnız bırakmamamızı. İkincisi ise odama bıraktığı notu okumamı.

-“Not mu? Peki ne yazıyordu notta?”

-“Ben ilk önce Alice bırakmak istemiştir diye düşündüm ama eve gidip odamdaki notun üstünde “Rosalie” yazdığını görünce gerçektende bana bırakmış olduğunu anladım. İlk başta okuyup okumamakta tereddüt ettim. Notu okudum ve aynen şöyle yazıyordu;
“Rosalie, ne olur ne olmaz diye bu notu sana bırakmak istedim. Bella ile aranda pek iyi anılar yok farkındayım ama senden bu zamana kadar istemedigim bir sey istiyorum. Ne olur Bella’yı asla yalnız bırakma. Ben bu zamana kadar onun gibi birini asla sevmedim sevemezdim de zaten. Bunu senden neden istedigimi sormadan seni için bıraktıgım seyi görmeni istersin diye düsündüm. Sakın bunu bir rüsvet olarak düsünme çünkü sandıgın gibi bir hediye degil.”

-“Hediye mi ne hediyesi?” Kendimi toparlayıp zorla sormuştum. Cebinden bir kolye çıkarıp avucuma bıraktı. “Sadece bir kolyemi?”

-“ Bu o kadar basit bir kolye değil Bella.”

-“Peki fikrini değiştirmene bu kolyemi yardımcı oldu?”

-“Kısmen.”

-“Bu kolye senin için ne anlam ifade ediyor Rosalie?”

-“Bu uzun bir hikâye üstelik anlatmak için zamanı değil ama sadece şunu söyleyebilirim ki benim için her şeyden önemli bir kolye bu.”Bu konuda konuşmak istemediğini anlamıştım.

-“Anlıyorum… Ama uzun bir süre sen ve Emmett ortalarda yoktunuz, neden?”

-“ Bu konu hakkında biraz düşünmem gerekiyordu. Ayrıca Emmett’da benimle gelmek istedi, bende hayır diyemedim. Zaten ondan uzun süre ayrı kalamıyorum. Onu gerçekten çok seviyorum.”

-“ Peki neredeydiniz?”

-“Montreal’deydik. Kafa dinlemek için iyi bir yer.”

Coğrafya bilgim biraz kıtta olsa Montreal’in nerede olduğunu biliyordum. Kanada’nın en zengin ülkesiydi burası.

-“Oradayken hep kendimi senin yerine koydum. Acaba Emmett’sız yaşayabilir miydim diye bunun cevabını bulmak o kadar zor olmadı ama kabullenip bunu yaşamak bana çok ağır geldi. Dışarıdan sert biri gibi görünebilirim ama Emmett’sız yaşayabilir miydim? Bunu hiç bilmiyorum. Cevabını vermeye korkuyorum…”

Kendini benim yerime koyup benim neler hissettiklerimi mi düşünmüştü. Rosalie gerçekten çok değişmişti.

-“Bir anda nasıl değiştim bilmiyorum ama gördüğün karşındayım ve senden bu zamana kadar yaptığım tüm yanlışlardan dolayı özür diliyorum.”

-“Rosalie… Gerçekten benim gibi asla acı çekmeni istemem hatta kimsenin çekmesini istemem. Özrünü kabul etmemem olanaksız. Şimdi kendimi aileden biri gibi hissediyordum.”

Daha sonra Rosalie ile birbirimize sarıldık. Artık onunla aramda hiçbir gerginlik kalmamıştı. Sessizliği kapının çalışı bozdu.

-“Charlie gelmiş olamaz.”

-“Merak etme o değil zaten.” Gülümseyerek iç çekti. Kapıyı açtım.

-“Emmet, Alice Hoş geldiniz.” İkisininde ağzı kulaklarına varıyordu.

-“Selam Bella!”

-“Selam Bella!” İkiside aynı anda heyecanla söylemişlerdi.

-“İçeri girsenize.” Emmet çoktan salonda koltuğa yayılmıştı bile.

-“O kadarda rahat değillermiş” koltukta kıpırdanıp durdu.

-“Eee, biz yokken neler oldu?” Alice heyecanla sordu.

-“Bella ile muhabbet ettik.” Rosalie içten bir şekilde gülerek.

-“Onu biliyorum ne hakkında konuştunuz?”

-“Bu kadar merak iyi değil Alice.” Rosalie’nin cevabı Alice’in heyecanını kırmıştı.

-“Eğer Rosalie de izi verirse daha sonra anlatabilirim Alice, eğer istersen tabi.”Rosalie’ye dönüp baktım.

-“Benim için bir sorun yok.” Rosalie o kadar cana yakındı ki. Alice’in gülümsemesi yine yüzüne yerleşti.

-“Seni özlemişim Bella.”Emmet yanıma gelip saçlarımı karıştırdı.

-“Bende Emmet, bende…” Herkesten kahkahalar yükseldi.

O anda aklıma Edward geldi. Keşke oda burada olsaydı. Keşke oda bizimle beraber gülüp bu mutlu anı yaşayabilseydi. İçimdeki acı tekrar ortaya çıkmıştı. Herkesin birden bana baktığını gördüm.
-“İyiyim sadece aklıma bir şey geldi de.” Herkes ne olduğu tabi ki de anlamıştı.

Sonra telefon çaldı. Alice’in yüzü hafif asıldı. Telefona bakmak için mutfağa gittim.

-“Alo.”

-“Alo, Bella benim Jacob. İyi olup olmadığını öğrenmek için aramıştım.”

-“Ben iyiyim Jake. Endişelenecek bir durum yok.”

-“Seni o halde bırakmamam gerekiyordu. Çok ama çok özür dilerim.”

-“Önemli değil Jake bir sorun yok.”

-“Sorun olmadığına emin misin?”

-“Evet, eminim.”

-“Peki, yarın bir şeyler yapmak ister misin?”

-“Tabi ki. Neden olmasın.” İçerden Alice sessizce el işareti yaptı.

-“Şey… Aslında Jacob yarın Alice’le birlikte bir işimiz vardı. Eğer senin için bir sorun olmazsa ertesi gün birlikte bir şeyler yapabiliriz.” Derin bir nefes alıp, aldığı nefesi sertçe verişini duyabildim.

-“Peki, Bella. Sorun değil.”

-“Bozulmanı istemem. Özür dilerim.

-“Bozulmadım ama ben onları ava gittiler diye biliyordum. İki gün bizimdi ne güzel.”
-Bende öyle biliyordum ama öyle değilmiş. Gerçekten özür dilerim.”

-“Tamam, sorun yok Bells. Sana kan emici arkadaşlarınla iyi eğlenceler.”

-“Tamam, görüşürüz Jake.” Telefonu benden önce kapatmıştı bile.


-“Eee, yarın ne yapıyoruz Alice?” Salona doğru giderken beni neyin beklediğini merak ettim.

-“ Sadece biraz alışveriş hepsi bu.” Gülüşünden bir şey sakladığı belliydi.

-“Rosalie sende bizimle gelmek ister misin?”

-“Alış veriş fikri zaten ondan çıktı.” Rosalie’yi işaret ederek.

-“Öyle mi? Peki o zaman benim için sorun yok.”

-“ Tamam o zaman yarın görüşürsünüz Bella.” Emmet çoktan kapıdan çıkmıştı bile.

-“Yarın görüşürüz Bella.” Rosalie Emmett’ın yanına gitmişti.

-“Görüşürüz Rosalie.”

-“Rose dersen daha iyi olur.” Göz kırparak.

-“Peki Rose. Yarın görüşürüz.”

- “Ben bu akşam burada kalacağım” Alice çok heyecanlıydı. Bu gece beni birkaç tane daha sürpriz bekliyordu sanırım.

-“Tabi, eğer istersen Bella.”

-“Tabi ki isterim benim için hiçbir sorun yok.”

-“Tamam o zaman görüşürüz.” Rose ile Emmet çıkmışlardı bile.

-“Eeee, bu akşam ne yapıyoruz.”

-“Biraz sohbet ederiz diye düşünmüştüm.”

-“Tamam, edelim ama ilk önce üzerimi değiştirmem gerekiyor.”

-“Ben seni bekliyorum.”sevimli gülümsemesi yüzüne yerleşti.


[quote]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 5:06 am

5. Bölüm: Ne geceydi ama…

Yukarı çıkıp pijamalarımı aldım. Oda da küçük bir çanta vardı. Muhtemelen Alice bırakmıştı. Banyo ya gidip üzerimi değiştirdim. Dişlerimi fırçaladım ve yüzümü buz gibi bir suyla serinlettim. Bugün yaşadıklarım güzümün önüne gelince yüzümde bulduğum gülümseme beni şaşırttı. Çok tuhaftı ben yine Jacob’la motor sürmeye başlayacaktım bunun için heyecanlıydım ama bir anda kafayı yediğimi düşündüm. Çünkü kafamın içinde Edward bana haykırmıştı. Bu daha öncede olmuştu… Beni ilk terk edişinde. O günleri hatırlamak istemiyordum ama elimde değildi. Bugün yaşadıklarım ister istemez bana o anıları hatırlatıyordu. Fakat bu sefer farklı olan bir şey vardı. Bu sefer Edward benimle konuşmuştu. Kafayı yemişte olabilirim ama bundan kesinlikle eminim Edward benimle konuşmuştu. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi ki?... Ben bugün neler yaşadığımı düşünürken kıyafetlerimi bırakmak için tekrar odama gittim. O anda neye uğradığımı şaşırdım. Yatağımda uzanmış bana büyük bir sevgiyle bakan Edward’ı gördüm. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Yine aynı hayalleri görüyor olmalıydım. Evet kesinlikle yine o hayallerimden biriydi.

-“Neden hayalet görmüş gibisin Bella?”Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kendi yaptığı espriye gülüyordu.

-“Hadi ama Bella bütün gece orada öyle bekleyecek misin?”

-“Ben… Ben… Deliriyor olmalıyım herhalde. Sen…Sen nasıl…?” Kelimeler boğazımda bir yumruk gibi ardı ardına dizilmişti. Hiç bir şey söyleyemiyordum.

Yavaşça yataktan kalktı ve yanıma doğru yaklaştı. Tam karşımda duruyordu. Bu nasıl hayal olabilirdi ki? Nefesinin soğukluğunu aynı zamanda yumuşaklığını yüzümde hissedebiliyordum. Soğuk elini yüzümde hissedebiliyordum.

-“Seni çok özledim. Nereler…” daha cümlemi tamamlamadan soğuk dudaklarını dudaklarımda hissettim. Onu gerçekten çok özlemiştim ama sanki hiç gitmemiş gibi hissediyordum. Sanki kalbim durmuştu. Hiçbir şey hissetmiyordum. Benden uzaklaştığında sırtımda duvarın soğukluğunu hissettim.

-“Bende seni çok özledim aşkım ama daha ayrılalı 10 dakika oldu. Eğer bu kadar özleyeceğini bilseydim hiç eve uğramazdım.”

-“10 dakika mı? Ne… Anlayamıyorum. Nasıl… Ama… Ben… Çadır… Victoria… ? Anlayamıyorum gerçekten neler oluyor?” Gerçekten kafam allak bullak olmuştu. Kesin kafayı yiyor olmalıydım. Kesin.

-“Şşşşttt! Sakinleş lütfen Bella.”

-“Nasıl sakin olabilirim Edward, kafayı yediğimi düşünüyorum ve galiba yedim çünkü sen karşımda duruyorsun.”

-“Yanında olmam seni rahatsız mı ediyor? Seni deli mi ediyor?”Bozulduğu belliydi ama demek istediğimi yanlış anlamıştı.

-“Saçmalamayı keser misin lütfen.” Elinden sımsıkı tuttum. Kendimi duruma inandırmaya çalışıyordum bir anda. Yatağa çekip oturtturdum.

-“Tek bir kelime etmeden beni dinle tamam mı?”

Evet anlamında başını salladı.

-“İlk önce sana şunu sormam lazım “O” günü yani Victoria ve ordusuyla yaptığınız savaşı hatırlıyor musun?”

-“Evet Bella savaşı yendiğimizi de hatırlıyorum ama sen buna pek sevinmiş gibi görünmüyorsun?”

-“ Bir dakika beni dinler misin?”

-“Seni dinliyorum.”

-“Nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama deneyeceğim. Sen ormana Victoria’nın yanına gittikten sonra bekledim… Her dakikanın her saniyenin ağır ağır ilerlemesi beni daha da kahrediyordu ama yine de bekledim… Ormandan adeta bir çığlık gibi bir ulama duydum. Bunun iyi olmadığını hemen anladım ve çadırdan dışarıya fırladım. Çadırın önünde Seth acıyla bana bakıyordu daha sonra Jacob yanıma geldi. Ne olduğunu anlamam uzun sürmedi zaten o büyük yoğun dumanlara baktığım zaman faklı bir şey olduğunu anladım. Beni çeken bir şey vardı. Tek tek, ağır ağır içimde bir şeyler yok oluyordu. O anda kendimi kaybettim ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Sensizlik… Senin yokluğuna nasıl alışırdım. Bir kere daha olmuştu ama bu diğerlerinden farklıydı. Bunu kelimelerle anlatamazdım. Sensizliğin içinde yaşarken, sensizliğin acısını çekerken, başka bir şey düşünmeden sadece sensizliğin içinde yok oluyordum.”

Soluk almadan beni izliyordu.

“Ve sonra bugün Jacob kendini affettirmek için motorları getirmişti. Daha önceden motor sürdüğümüz yere götürdü ve Yine daha önce olduğu gibi ben hâkimiyetimi kaybettim. Charlie burada olmadığı için Aliceler de avlandıkları için akşam Jacob yanımda kalmasını istedim. Oda olmadı çünkü Jacob evde bir vampir olduğunu söyledi. Ben sen sandım meğersem Rosalie’ymiş. Elinde bir not ve bir de kolye vardı. Notu Rosalie’ye sen bırakmıştın, Kolyeyi de.”

-“Not mu? Ne notu?” Şaşırmış ve endişeli görünüyordu.

Notta yazılanları kelimesi kelimesine beynimin bir köşesine kazımıştım.


-“Kelimesi kelimesine söylemem gerekirse ; “Rosalie, ne olur ne olmaz diye bu notu sana bırakmak istedim. Bella ile aranda pek iyi anılar yok farkındayım ama senden bu zamana kadar istemedigim bir sey istiyorum. Ne olur Bella’yı asla yalnız bırakma. Ben bu zamana kadar onun gibi birini asla sevmedim sevemezdim de zaten. Bunu senden neden istedigimi sormadan seni için bıraktıgım seyi görmeni istersin diye düsündüm. Sakın bunu bir rüsvet olarak düsünme çünkü sandıgın gibi bir hediye degil.”

-“Peki, kolye nasıl bir kolye?”

-“Bilmiyorum. Bu konuda bana bir şey söylemedi ama fikrini değiştirmesinde bir etkisi olduğunu biliyorum o kadar.”

-“Hmm… Tuhaf bir durum.”

-“Ve sonunda işte buradayım. Şimdi neden kafayı yediğimi düşündüğümü anladın mı?”

Biri kapıyı tıklattı. Kim olduğunu öğrenmek için kapıya doğru baktım..

-“Bella!! Nerde kaldın canım.”

-“Alice bu!” heyecanlanmıştım. Edward’ı oda görebilecekti. Kafamı çevirip baktığımda şok geçirmiştim. O yoktu, karşımda duruyordu ama bu nasıl olabilir.

-“Edward nerdesin? Şakanın sırası değil lütfen.”

Bir anda arkamda bir soğukluk hissettim.

-“Bella neyin var. Kötü görünüyorsun.”

-“Alice… az önce… Edward…”Sesim kesiliyordu. Ağlamaktan konuşmaya fırsat bulamıyordum.

-“Edward mı? Bella neler olduğunu anlatır mısın?”

-“Az önce odaya geldiğimde Edward buradaydı.” Gerildiğini hissettim.

-“Edward mı? Ama böyle bir şey mümkün değil ki. Öyle bir şey olsaydı ben görürdüm.”

-“Ama o buradaydı eminim o buradaydı.”

-“Tamam tatlım. Biraz gezmez ister misin? Dolaşalım istersen ya da dinlen.”

-“Biraz dinlensem iyi olacak. Alice ama… Neyse boş ver.”

-“Tamam sorun değil” kocaman gülüşüyle beni yatağa yatırdı. Sanki küçük bir kız çocuğu gibi davranıyordu.

-“Seninle ilgilenemediğim için üzgünüm.”
-“Söylediğim gibi sorun değil. İyi uykular. Ben buradayım endişelenme tamam mı?”

-“Teşekkür ederim, yanımda olduğun içinde.” İçimden gelen bir gülümsemeyle onun gülümsemesine karşılık verdim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 5:07 am

6.Bölüm: Bir Kâbus daha…

Canım o kadar acımıştı ki uyumak istesem de uyuyamıyordum. Aklımda binlerce soru vardı. Tek tek cevaplaması gererken sorular. Edward’ın gelişi, Alice’in onu görmemesinin nedeni, Rosalie’e bıraktığı notta ne demek istediğini ve ona verdiği kolyeyi çok meral ediyordum. Bunlar gibi milyon tane soru varken aklımda camdan bir tıkırtı duydum. İrkildim, kim olabilirdi ki. Dikkatlice cama yaklaştım ve ufak çaplı bir şok geçirdim. Tabi ki de Jacob’tı. Kapıdan gelemezdi çünkü Alice aşağıdaydı. Camı açtım ve rüzgârın esintisi gibi dikkatli bir şekilde yavaşça içeri girdi.

-“Seni orda öylece bıraktığım için üzgünüm Bella.” Üzgün olduğu gözlerinden okunuyordu.

-“Önemli değil Jacob. Hiç olmazsa bir vampir arkadaşım daha olmuş oldu.” Bu yaptığım espriye sadece hafif bir gülümsemeyle ben gülmüştüm. Jacob çok ciddiydi. Yatağın üstüne oturdu ve beni de yanına oturttu. Başımı omzuna yasladım.

-“Ben gittikten sonra neler oldu Bella?”Onunda kafasında birçok soru vardı ama eminim benimkinden çok yoktu.

-“Neler olmadı ki. Evdeki “vampir” Rosalie’ymiş. Benden özür dilemeye gelmiş.”

-“Bizim aptal sarışından mı bahsediyorsun?” inanılmaz bir olaymış gibi. ( ki öyleydi ama )

-“Evet ama onun adı Rosalie.”

-“Her neyse. Peki daha sonra?”

-“Daha sonra pek bişi olmadı kendimi biraz yorgun hissediyordum o yüzden odama geldim. Fakat gördüğün gibi uyuyamadım.” Her şeyi söylemem gerekmiyordu.

-“Bella, bana söylemediğin birkaç konu daha var.” Nerden biliyordu ki. Ah hayır yoksa beni duymuşmuydu.

-“Bunu da nerden çıkarttın Jake.”

-“Aptal olma Bells. Ağladığın her halinden belli oluyor.” Beni çok iyi tanıyordu.

Ne diyecektim şimdi ben. “Jacob ben Edward’ın hayalini görüyorum” mu diyecektim. Ne kadar saçmaydı. Beni bir akıl hastanesine yatırmaları lazımdı. Bir anda aklıma bir fikir geldi.

-“Jacob, ben Rene’nin yanına gitmeye karar verdim.” Bir anda hiç düşünmeden azımdan bu kelimeler dökülmüştü. Ne yapacaktım ki ben Esme’nin yanında amacım neydi ki benim ama bu kararımı hiç olmazsa Alice bilmiyordu. Sahi nerdeydi o Jacob’ın geldiğini fark edip çoktan gelmesi lazımdı. Tabi ya Jacob yüzünden benim düşüncelerimi göremiyordu. Ah Jake iyi ki yanımdasın. Bir anda Jacob titremeye başladı. Kafamı kaldırdığımda kendine zor hâkim oluyordu. Yoksa odamda mı dönüşecekti.

-“Jacob sakin ol!” Korkmaya başlamıştım.

-“Bella uzak dur benden! HEMEN!” dediğini yapıp korku ve çaresizlikle ondan uzaklaşıp kapının yanında durdum.

Birden kapı açıldı ve Alice içeriye girdi. Beni arkasına aldı ve Jacob’ a karşı saldırı pozisyonuna geçti.

-“Alice ona zarar verme sakın!”

-“Bella hemen buradan uzaklaş.” Beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama oda endişeliydi.

Jacob çıldırmıştı ilk defa onu böyle kontrolünü kaybederken görüyordum. Söylediklerim onu bu kadar çok mu üzmüştü? Ne yapmıştım ben yine her şeyi berbat etmeyi başardım. En yakın arkadaşım (ya da sevdiğim adam; delirmiş olmalıydım bu halde bile bunu düşünüyordum.) adeta çıldırmıştı. Evin içinin savaş alanına dönmesi sadece iki dakika aldı. Bir anda bütün ev karıştı. Sam, Seth ve sürünün geri kalanı odanın içine doldu ve hemen jacob’ı alıp odamdan dışarı götürmüşlerdi. Daha doğrusu götürmek için büyük bir çaba gösterdiler. Jacob deli gibi çırpınıyordu. O’nu bu hale ben getirmiştim “ah! Aptal Bella yine her şeyi mahvettin.” . Jacob’ı götürürken sadece arkasından büyük bir şaşkınlık ve üzüntüyle baka kaldım.

-“Jacob! B-ben çok üzgünüm!” neden hep ağlamak zorundaydım. Artık gözyaşlarıma söz geçiremiyordum. “Yeter durun artık” dizlerimin üstüne çöktüm.

-“Bella canım iyi misin?” karşıma geçip dizlerinin üstüne çöktü ve bana sımsıkı sarıldı.

-“B-ben ne kadar aptalım. O’na böyle bir şey söylememeliydim.”

-“O’na ne söyledin Bella.” Olamaz birde Alice vardı değimli. Birde ona anlatacaktım.

-“Ben şey… Alice ben Rene’nin yanına taşınmak istediğimi söyledim.” Birden soğuk bedeni kaskatı kesildi.

-“Rene’nin yanıma taşınmak mı?” ellerini omuzlarıma koyarak beni kendinden uzaklaştırdı.

-“Evet ama bir anlıktı yani hiç düşünmeden söylediğim bir şeydi. Aslında mantıklıydı da.”

-“Hayır, hiçte mantıklı değil. Hiçbir yere gitmiyorsun Bella.”

-“Alice gitmem lazım burada kaldığım her dakika, her saniye bana Edward’ı hatırlatıyor.”

-“Bella sakinleş lütfen. Burada Edward’la birçok anının olduğunun farkındayım ama bununla yaşamamız lazım bizde senin kadar üzgünüz Esme hala gizli gizli ağlıyor. Ben hala O’nun yokluğuna alışamadım, hiç kimse alışamadı ama bunları beraber atlatacağız.” O’nun ismine her duyduğumda Olmadığını varsaydığım kalbime bir bıçak saplanıyordu. Sabrım kalmamıştı artık ve bir anda azımdan bütün kelimeler dökülüverdi

-“Hiçbir şeyi atlatacağımız yok Alice. Hala görmüyor musun O yok. Artık EDWARD YOK. Ben neden az önce Edward diye haykırdım biliyor musun çünkü o buradaydı yanımdaydı bana her dokunuşu gerçekti beni öpüşü bana söyledi sözler hepsi gerçekti ama bir anda sen geldin ve sonra ne oldu Puff! Edward yo oldu. Kısacası Alice kafayı yiyorum. “

Donmuş kalmıştı. Hiç bir şey söylemeden karşımda duruyordu. Bense hıçkırıklara boğuluyordum. Ve sonunda konuştu.

-“Ama ben görmedim yani bu kararı verdiğini ve halada göremiyorum kesin gidecek misin? Gitmeyecek misin?”

-“Neden?”neden göremiyordu ki… Neden
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 5:07 am

7.Bölüm: Gerçekler…

-“Çünkü Köpekçik yani Jacob aşağıda.”

-“Jacob mı?” hemen camdan dışarıya bakmak için pencereye koştum. Jacob gerçekten de aşağıdaydı ve gözlerinde büyük bir acı vardı. Merdivenlerden koşarak dindim. Hatta yine sakarlığım tutup düşüyordum neyse ki son anda dengemi sağladım. Kapı açtığımda Jacob karşımdaydı. Bir adım attım. Adımımı atmamla Jacob’ın geri çekilmesi bir oldu.

-“Gelme Bella.” Yüzü ifadesizdi ama ağladığını anlayabiliyordum.

-“Jac-“

-“Sus Bella duymak istemiyorum. Lütfen sadece sus.”

-“Jake beni dinle…”

-“Asıl sen beni dinle Bella” yine sinirlenmişti. Titremeye başlamıştı ama az önceki gibi değildi. Kendini kontrol edebiliyordu.

-“Seni orada öylece bıraktığım için mi gidiyorsun. Bunu hiç sanmıyorum ama neden gittiğini anlıyorum. Orada o savaş alanında Edward öldüğü için gidiyorsun. Bu zamana kadar da bana acı çektirmek için kalıyorsun değimli. Ben Edward’ı kurtaramadım diye beni cezalandırıyorsun. Bunu bana yapmaya hakkın yoktu. Aaa hayır vardı tabii ki de vardı çünkü ben senin onu sevdiğini biliyordum ve bende seni sevdiğim için onu senin elinden almak için kasten ölümüne sebep oldum değil mi? Eğer böyle düşünüyorsan saçmalıyorsun. Ben seni seviyordum evet halada seviyorum ama “Senin” O’nu sevdiğini göre göre O’nun ölmesine izin verecek kadar kalpsiz değilim. Beni böyle düşündüğün için kendime inanamıyorum sana böyle düşündürttüğüm için…”

-“JACOB BLACK YETER! ANLIYOR MUSUN YETER!!! KES SESİNİ TAMAM MI? “ Çileden çıkmıştım nasıl böyle düşüne bilirdi. Beni nasıl biri olarak görüyordu. Bana bunları söylerken çileden çıkmıştı ama gözlerinden deli gibi yaşlar akıyordu. O’nu ilk defa bu kadar çaresiz, bu kadar çıldırmış görüyordum. Artık bende ağlıyordum. Bu sözler bana çok ağır gelmişti.

-“Susmam için bir sebep yok. Artık gidiyorsun ve benim yüzünden gidiyorsun, ben sana bunları yaşattığım için gidiyorsun. Ben… Ben kendimden nefr…”

-“Hayır kendinden nefret etmiyorsun. Etmemelisin. Jacob ben sana böyle düşündürttüğüm için çok üzgünüm. Sana bunları yaşatmak istemezdim ama benim buradan gitmemin sebebi sen değilsin. Burada boğuluyorum Jacob boğuluyorum. Ben Edward’ı görüyorum tamam mı asıl neden bu eğer çok merak ediyorsan. Daha 10 dakika önce benim yanımdaydı. Bana her dokunuşu beni her öpüşü bana söylediği bütün sözler gerçekti. Kısacası Jacob ben deliriyorum anlıyor musun? Bu yüzden gitmek istiyorum buradan, nefret ediyorum buradan artık boğuluyorum. Charlie’ye ne sölerseniz söyleyin ben buradan gidiyorum ve kimse beni durduramayacak. Ne sen… Ne Alice… Ne Cullenlar… Nede bir hayal olarak gördüğüm Edward. Kimse durdurmasın beni yoksa… Gitmekten daha kötü bir şey yaparım kendime. Aklıma koyduğumu yaparım biliyorsun Jacob yüzden benden artık uzak dur!”


Yüzüne bakmaya korkuyordum ama artık bunun bir önemi kalmamıştı. Cesaretimi toplayıp bakabilmiştim. Baktığım anda deliye dönmüştüm, acı çekiyordum… Çok fazla acı çekiyordum. Karşımda duran benim tanıdığım, güçlü, hayat dolu Jacob değildi. Karşımda deli ağlayan, hayattan bezmiş, hayatında yaşamaya değer bir amacı kalmamış birini görüyordum. Benim en büyük acılarımdan birini yaşıyordum. En büyüğünü zaten yaşamıştım, ikincisini neden yaşamak zorundaydım. Artık diyecek hiçbir söz kalmamıştı. Geri dönemezdim buradan kesin olarak gidecektim. Bir şey söylemesi için Jacob’a baktım. “Ne olur bir şeyler söyle Jacob! Ne olur. “

Hiçbir şey söylememişti. Sinirlerim zaten yerle bir olmuştu şimdi daha kötü olmuştum. Sinirle kapıyı Jacob’ın yüzüne kapattım. Kapattığım anda sırtımı kapıya dönüp dizlerim üstüne çöktüm. Başımı ellerimin arasına aldım. Artık başka çarem yoktu. Gidecektim, herkesi tüm hayatımı tüm yaşantımı arkada bırakıp gidecektim. Gözlerimden ardı arkası kesilmeden akan gözyaşlarımı ve Alice’in yanıma geldiğini Alice’in gözyaşlarımı sildiği zaman anladım. Ona sarıldım ve ağlamama onun omzunda devam ettim.

-“Senden bir söz isteyebilir miyim Alice? Ama lütfen beni sonuna kadar dinle.”

-“Tamam, seni dinliyorum.”

-“Senden söz vermeni istiyorum. Kendine iyi bakacağın için. Senden söz istiyorum Aileme bakacağın için. Senden söz istiyorum ne olursa olsun Jacob’a iyi bakacağın için ve senden söz istiyorum asla ve asla ne sen ne ailem nede Jacob beim peşinden geleceksiniz.”

-“Ne demek oluyor bunlar Bella?”

-“Söz ver Alice yalvarırım söz ver” Ağlamama en gel olamıyordum zaten durdurmakta içimden gelmiyodu.

-“Tamam, söz veriyorum Bella, sadece sakinleş.”

-“Şimdi bu kapıdan dışarı çık ve 2 gün boyunca sakin gelme, açıklama yapmamı isteme bunlar içinde senden söz istiyorum.”

O kadar çaresiz kalmıştı ki şartlarımı kabul etmekten başka çaresi yoktu.

-“Tamam, bunun içinde söz veriyorum.” Ayağa kalktık ve kapıyı açtım. Dışarıda Jacob’tan hiçbir iz yoktu.

-“İki gün sonra görüşürüz Bella.” Sözünü tutacağını belli etmek için söylediği belliydi. Arabaya binip hızla uzaklaştı. Gördüğünden emin değilim ama arkasından son kez el salladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 5:08 am

8. Bölüm: Yolculuk…

Canım çok yanıyor. Kalbimi onarmaya çalışsam da başaramıyordum. Eğer ben bunları hala yapamıyorsam o zaman neden bu arada kalayım ki. Benim kendimi toparlamaya ihtiyacım vardı. Gitmeliydim buradan… Hem de bir an önce.

Hemen odama çıktım. Elime ilk gelen bavulu aldım. Dolaptan elime gelen ne varsa bavula doldurdum. Yatağımın kenarındaki komidinin ilk çekmecesini açtım. Mp3 çalarımı, bir kaç tane kitabımı ve diğer işime yarayacak bir şeyler aldım. Banyoya gittim oradan diş fırçamı ve diğer ıvır zıvırları aldım. Tekrar odama gittiğimde bilgisayarımı yanında duran Debussy cdsine gözüm takıldı. Elime aldım ama onu yanımda götüremezdim, Bana Edward’ı hatırlatacak hiç bir şey olamaması lazımdı. Aldığım yere – bilgisayarın yanına- bıraktım. Bavulum darma dağın duran elbiselerle dolmuştu zar zor kapatabildim ama unuttuğum bir şey vardı, arıyordum ama bulamıyordum. “ahh hayır nerede bu” bütün odayı aradım ama bulamamıştım. Belki Charlie’nin odasına vardır. Charlie o benim gittiğimi öğrendiği zaman çok üzülecekti ama fazla üzülmesine gerek yoktu, elimden geldiğince çabuk dönmeye çalışacaktım. O’na bir not bırakmam gerekiyordu. Bir kağıt ve kalem aldım elime ve aramaya devam ettim.

Son çekmeceyi açacaktım ki yerde duran bir fotoğraf dikkatimi çekti. Fotoğrafta üç kişi vardı; bir erkek, bir kadın ve bir küçük kız çocuğu… Yine ağlamaya başlamıştım. Resimdekiler; babam, annem ve bendik. Charlie hala resmi saklıyordu. Charlie seni nasıl bırakıp gidebilirdim ki. Kendimi toplamam lazımdı, böyle giderse hiçbir sonuca varamayacaktım. Resmi aldığım yere bıraktım ve çekmeceyi açtım ve işte aradığımı bulmuştum; Forks kasabasının ve çevredeki diğer yerleşim yerlerine ait harita. Hemen açtım ve gözlerimi kapattım. Parmağımla rastgele bir yer seçtim. Gözlerimi açtım ve Lake Cushman adında küçük bir kasabaya benzer bir yer buldum. Bavulumu hemen alıp merdivenlerden aşağıya hızla indim. Mutfak masasının yanına bavulumu bırakıp masaya oturdum.

“Charlie sana yine not bırakarak gidiyorum ama bunu yapmak zorundayım. Kendimi toparlamam gerek, beni merak etme kendimi iyi hissettiğim zaman sana nerede olduğumu haber vereceğim. Seni çok seviyorum kendine çok iyi bak Bella.” Notu Charlie’nin hemen görebileceği bir yer –mutfaktaki buzdolabının üstüne- koydum.


Bavulumu alıp hızla kamyonetime yöneldim. Artık her şey tamamdı. Alice neler olacağını biliyordu ama bana verdiği sözü tutmak zorundaydı. Alice, Rosalie, Esme, Emmett, Jasper, Carlisle, Charlie, Jacob onları arkamda bırakarak gidiyordum. Hiç bir şey düşünmeden gitmeliydim. Jacob… O benim buradan gitmem için bir nevi aracı olmuştu ama onunla kavga etmeseydim bile gitmeye karar verecektim.

Işıklarda durduğumda benzinimin bitmek üzere olduğunu fark ettim. Yolun kenarında bulunan benzinliğe doğru ilerledim. Benzinlikte kimse yoktu, sadece kasada duran görevli vardı. Nedenini pek anlamasam da pek de umursamıyordum. Hemen benzini doldurup kasaya yöneldim. Karşımdaki adam benden kısaydı, hafif kilolu, bıyıklı biriydi. Diğer ayrıntılara dikkat etmedim. Gözüm arkadaki gazetelere takıldı.

-“İyi günler hanımefendi. Size nasıl yardımcı olabilirim?”içten bir gülümsemeyle karşıladı. Aynı gülümsemeyle karşılık vermek istedim ama başaramadım.

-“İyi günler, bir tane gazete alabilir miyim? Ve bir- iki tane sandvinç. ” Arkasındaki gazete öbeğinden bir tane gazete alıp bana uzattı.

-“4dolar 25 cent.”

-“Teşekkür ederim, iyi günler.”

-“İyi günler hanım efendi.”

Hızla arabaya yöneldim ve gazete ile sandviçleri koltuğun üstüne bıraktım. Daha gidecek çok yolum vardı.

Aradan dört saat geçmişti. Jefferson’a yaklaşmıştım ve gözlerim kapanmak üzereydi hemen bir motel bulmalıydım. Haritadan en yakın motelin nerede olduğuna baktım sadece yarım saat uzaklıktaydı.

Yarım saat sonra oraya varmıştım. Arabadan inip içeri girecekken aklıma Alice geldi eğer ben buraya girersem beni bulup geri götürürdü. O yüzden hemen arabama koşup araba uyumaya karar verdim. Kimsenin far etmeyeceği bir yere arabamı çektim ve kapıları kilitledim. Gözlerime karşı koyamıyordum. İçinde bulunduğum durum kendimi hem özgür hem de çaresiz hissetmeme neden oldu.

Gözlerimi açtığımda güneş çoktan doğmuştu. Kimsenin beni fark etmemiş olmasına çok sevinmiştim. Hemen yola koyuldum. Önümde daha gitmem gereken üç buçuk saatim vardı. Alice’i düşündüm, onun bana verdiği sözün bitmesine daha bir gün vardı ama onun sabredeceğini sanmıyordum o yüzden yeni alışkanlıklarımdan birini uygulamaya başladım. Neredeyse kamyonetimin hız sınırını zorluyordum ama başka çarem yoktu. Sessizlik içinde yoluma devam ediyordum ki karnımdan gelen sesler içinde bulunduğum durumu bozdu. Koltuktaki sandviçlerden bir tanesini aldım. Bir yandan araba sürüyordum bir yandan sandviçimi yiyordum.
Üç buçuk saat sonra Lake Cushman varmıştım. Burası yeşillikler içersinde bir yerdi, sessizdi. İşte aradığım doğru yeri bulmuştum… Burası sessizdi. Küçük bir markerin yanından geçtim ve göl kenarına doğru gittim. Her taraf yeşillikti bana La Push sahilini hatırlatıyordu.

Gölün kenarında durdum ve arabadan indim. Etraf çok güzel kokuyordu ve neredeyse ses yoktu. Yere oturdum dizlerimi kendime doğru çektim ve gözlerimi kapatarak sessizliğin içinde kayboldum. Hiçbir şey düşünmeden etrafı dinledim... Ne Jacob’u ne Alice ve ailemi nede Edward’ı düşünüyordum… Tam düşüncelere dalmışken omzuma dokunan bir elle irkildim…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Sonsuz Karanlık! (: " 9. Bölüm eklenmiştir (yeni bölüm ) "   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 5:13 am

9.Bölüm: İmkânsız Bu Bölümüm Biricik Damla'ma (: kalpp kalpp


“Merhabalar… Rahatsız ettiğim için üzgünüm ama birazdan yağmur yağacak. Islanmamanız için uyarmak istedim.”Kafamda tahmin ettiğimin kişinin olmaması beni hiçte şaşırtmamıştı.

Uzun boylu hafif kilolu kirli sakallı kırklı yaşlarında bir adamdı, çok içten birine benziyordu. Üstündeki kıyafete bakılırsa bir balıkçıya benziyordu. Klasik kitaplarda gördüğümüz sarı çizmeleri az da olsa tahminimi destekler gibiydi.

“Uyarınız için teşekkür ederim…”

“George…”Gerçeği söylemek istedim ama kendi ismim bile bana artık O’nu hatırlatıyordu.

“Hilary, memnun oldum.” Pek yalan söyleyemesem de umurumda değildi. Hem beni yeni tanıyordu, yalan söyleyip söylemeyeceğimi nereden bilecekti ki. Hem Hilary o kadarda kötü bir isim değildi, annemin annem gibi saf çok yakın arkadaşının ismiydi.

“Bende buralara yeni gelmiş olmalısın seni hiç görmedim.”

“Evet, buraya geleli bir veya iki saat oluyor.”

“Peki gezmek amaçlı mı geldin yoksa… Üzgünüm çok soru soruyorum değil mi? Yaşlandıkça insanın çenesine vuruyor.”

“Gezmek amaçlı geldim aslında bir nevi üç dört günlüğüne kafa dinlemek için. Fakat daha kendime kalacak yer bile ayarlamadım.”

“Eğer istersen bu konuda sana yardımcı olabilirim.”

“Buna pek de hayır diyemeyeceğim.” Bu kadar rahat olmam beni bile şaşırtmıştı ama bir süre hiçbir şey düşünmeden yaşamak en iyisi gibi görünüyor.

“ İlerle küçük bir ev var göle bakıyor orası torunumun evi burada olmadığı için bir benim için bir sorun yok. Eğer istersen orada kalabilirsin.”

“Bay George gerçekten buna gerek yok bir pansiyon bulurum kendime.”

“Burada sadece bir pansiyon var ve oda şuanda sezon kapalı olduğundan tadilata girdi bu pek mümkün değil anlayacağın. Ayrıca George demen yeterli.”Sıcacık gülümsüyordu.

İşte bu çok güzel kafa dinlemek için haritadan bir yer seçiyorum o kadar saat araba kullandıktan sonra doğru düzgün pansiyonu bile olmayan bir yere geliyorum. Bu saatten sonrada geri dönemem hava neredeyse kararmak üzere veya yağmur bulutları yüzünden bana öyle geliyor. George’nin teklifini düşüne bilirdim aslında ama sadece bir gecelik yarın başka bir yer aramak için tekrar çok işime yarayan haritama başvururdum.

“Eeee, bir cevap verecek misin Hilary?”

“Hill dersen sevinirim” Annem arkadaşına hep böyle seslenirdi. “Bu teklifini sadece bir gece için kabul edebilirim.”

“Peki yarın?”

“Yarını yarın olunca düşünürüz.” Gülümsemeye çalıştım ve başardım. Aklıma şuandan itibaren hiç bir şeyi takmayacaktım.

“Peki bu konuda ısrarcı değilim. İstersen bir an önce gidelim yağmur başlamak üzere.”

“Islanmadan gitsek iyi olacak. Araban var mı?” Gülümsemeyi unutmamış olamama çok şaşırmıştım.

“Biraz ilerde… Ben sana yolu gösteririm sen beni takip et.” Göz kırpıp arabasına doru hızlı adımlarla yürüdü.

Gökyüzü çok basıktı her an yağmur yağacakmış gibi duruyordu. Arabası 1980 model bir Jeep’ti. Aslında hoş bir arabaya benziyordu. Hemen arabama binip George’nin arabasının yanına gittim.

“5 dakika sonra orada olmuş oluruz.”

“Ne bekliyoruz… “

Yol fazla engebeli değildi. Fakat yağmur George’nin tahmininden biraz daha erken başlamıştı ama eve varmıştık fazla uzak değildi.

Ev büyük sayılmazdı ama yinede güzeldi. Ahşaptan yapılmıştı. Rengi bordo gibiydi, bahçesi yemyeşildi ve en önemlisi sessizdi… Aradığımı sonunda bulmuştum…

“Burası çok güzel George, gerçekten ve sessiz”

“Evet, gerçekten güzeldir. Oğlum uzun zamandan beri buralarda yok o yüzden benim için sorun olmaz bana ulaşmak istersen içerde telefon var numaralar yazıyor. İstersen yarın gelirim dolap boş olabilir. “

“Benim için sorun olmaz yarına kadar idare edecek kadar yiyecek almıştım yanıma yolculuk uzun sürerse diye yarında marketten bir şeyler alırım.”

“Peki sen bilirsin Hill. Yağmur hızlanmadan eve gitsem iyi olacak yoksa Dilemma, yani kızım, meraklana bilir. “

“Bence de meraklanabilir. Bir gün onunla da tanışmak isterim. İyi günler George.”

“O kadar uzun zaman sürmez yarın tanışırsınız. Sana yardımcı olması için yollarım. Neyse ben kaçtım pencerenin önünde oturmuş beni bekliyordur. İyi günler Hill.”


“Buna sevinirim. Hoşça kal.” Arkasından el salladım.

Arabasına kaşa koşa bindi. Pencereyi açıp “ Anahtar kapının kenarında asılı olan saksıda onu söylemeyi unuttum.”

“A teşekkür ederim George. “ Arabası uzaklaşırken saksıdaki anahtarı aldım. Tam kilidi açmak için kapıya doru eğilmiştim ki kapı birden açıldı.

“Bella, nerelerde kaldın aşkım. Seni çok özledim…” Elimdekileri alıp bir kenara fırlattı ama sanki bırakmışçasına yavaşça yerde duruyordu. Bana sarıldı ve beni sanki hiç ayrılmamışçasına öptü kısaydı ama sanki hiç sonu gelmeyecek gibiydi.

“Se.. Sende nerden çıktı böyle?” Yine karşımda gördüğüme alışmış olmama rağmen beni şaşırtmaya devam ediyordu. Fakat aklım mı yoksa var olup olmadığından emin olamadığım Edward mı beni şaşırtıyordu.

“Buraya beraber geldik ya canım. Ben avlanmaya gitmiştim, döndüğümde senin göl kenarına indiğini gördüm yalnız kalmak istersin diye yanına gelmedim. George’la tanışmışsın anladığım kadarıyla.” Sıcacık gülümsemesiyle beni tekrar öptü.

“E, aşkım ne yapmak istersin?”

“Edward bir dakika sen neden buradasın ya ada beni nasıl buldun?”

“Aşkım buraya birlikte tatile geldik, kimseye haber vermeden.”

“Buraya tatile gelen benim anladın mı sen değil. Bana neler oluyor böyle ben deliriyor muyum?”

“Sakin ol Bella sana hiçbir şey olduğu yok sen gayet normalsin. Aslında en başından beri normal değildi bu yaşadıklarımı ta en başından ama şu anda ben yanındayım ve sen normalsin.” Salonu eliyle koymuş gibi buldu ve oradaki tekli koltuğa oturdu beni de kucağına aldı. Başımı omzuna dayadım.

Ağlamaya başladım. Damla damla akan gözyaşlarımı dur duramıyordum. Bana bakmak için benden uzaklaştı ve gözlerimden akan damlaları öptü.

“Sakın ağlama aşkım sakın… Gözünden akan her damla yaşa kıyamam.” Artık damla damla akan gözyaşlarım sel olup akmaya başlamıştı.

“Benim için öleceğini bildiğin halde, neden seni taparcasına sevmeme izin verdin…”

“Senin için her zaman ölürüm Bella ama ben seninle yaşıyorum… Senin yanındayken olmadığını düşündüğüm kalbimin artık var olduğuna inanıyorum… Seni Seviyorum Bella ben senim sen olmadan bu zaman kadar karanlıklardaydım. Benim karanlığımı aydınlatan güneşimsin… Sensiz bir hiç olan beni ne olur terk etme beni asla bırakma ben bu hatayı yapmıştım ama senin içindi… Sen güçlüsün dayandın ama ben dayanabileceğimi sanmıyorum. Sadece senin hayatın için senden uzak durmayı denedim ama…”

“Ama olmadı değimli Edward ne sen benden nede ben senden ayrı kalabildim. Olmadı yapamadım… Sensiz ben bir hiçim anla bunu artık Edward. Seni seviyorum aşkım…” Uzun zamandır ona duyduğum özlemle onu öptüm. Bana karşılık verdi, en ufak itiraz bile etmedi.

Nefesimin kesildiğini anladığında beni kendinden uzaklaştırdı.

“Birazını saklamamız gerekecek galiba bütün özlemini şimdi bitirmek istemezsin herhalde.” İçinde bulunduğu durumdan o kadar memnundu ki. Çarpık gülümsemesinin yüzüne ne kadar çok yakıştığını unutmuşum.

“Sen yanımda olsan bile sana olan özlemim asla bitmez Edward asla…”

“Seni seviyorum…”

“Bende seni…”


Evet arkadaşlar uzun bir moladan sonra hikayeme Yeni bölüm eklemiş bulunuyorum.. Unutan varsa diye veya okumayan baştanitibaren ekledim ... İyi okumalar Very Happy Okuduğunuz için Teşekkür Ederim... Very Happy kalpp
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Allstar01
Admin
Admin
Allstar01


Mesaj Sayısı : 1077
Vampir Gücü : 1353
Rep Puanı : 7
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 29
Nerden : ßursa

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 6:03 pm

Hilaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaal kalp

Bu zamana kadar niye okumadım ben bu hikayeyi bilmiyorum ama tek kelimeyle

ba-yıl-dımmmm

kalp

Yeni bölüüüüm kalp
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Halbmond_HT
Vejeteryan
Halbmond_HT


Mesaj Sayısı : 1079
Vampir Gücü : 1282
Rep Puanı : 14
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 31
Nerden : Taylor'un kalbinden (:

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 6:40 pm

hhahaah sorma sorma yeni bölüm diye yaa bu bölümü yazana kadar anam ağladı 9. bölüm yeni bölümdü zaten bi okunsun yazacağıııım Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Allstar01
Admin
Admin
Allstar01


Mesaj Sayısı : 1077
Vampir Gücü : 1353
Rep Puanı : 7
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 29
Nerden : ßursa

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 7:01 pm

Bekliyorum hihi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
paramore
İnsan
paramore


Mesaj Sayısı : 92
Vampir Gücü : 115
Rep Puanı : 3
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 32
Nerden : safranbolu

Sonsuz Karanlık! (: Empty
MesajKonu: Geri: Sonsuz Karanlık! (:   Sonsuz Karanlık! (: I_icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 10:00 pm

ya gerçekten çok güzeldi... =)

yeni bölümü bekliyoruz... kalpp
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sonsuz Karanlık! (:
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Twilight Türkiye Fan Forumu :: Twilight :: Hayran Hikayeleri-
Buraya geçin: